RAHMAN 19-20 BİLİMSEL ÇELİŞKİ Mİ?
Rahman suresi 19 ve 20. Ayetler çok meşhurdur. Genel meallerde bu şekilde geçer.
Rahman/19-20
مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِ
İki denizi birbirine kavuşmak üzere saldı.
بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لَّا يَبْغِيَانِ
Aralarında bir engel var, birbirlerinin sınırını geçip karışmıyorlar.
Bu ayetler meşhurdur, bilimsel mucize olarak sunulan ayetlerdir. Yüksekten çekilmiş bir görüntü ile iki farklı renkte su gösterilip suların karışmadığı ve burada bahsedildiği,bunun bilimsel bir mucize olduğu söylenir. Sular birbirlerine karışmıyor ve görünemez bir bariyer var şeklinde. Gerçekte ise sular karışıyor. Sular kütlesi çok büyük olduğu için çok yavaş bir şekilde karışıyor. Yani orada karışmıyor ve öylece duruyor gibi görünse de çok çok yavaş bir şekilde karışırlar. Bunu kaynama olarak da düşünebiliriz. Siz bir bardak suyu kolayca kaynatırsınız, bir tencere su ise biraz daha zor, bir ev dolusu su çok daha zor ve yavaş kaynayacaktır. Bunu ise koca bir denize uyarlasak ve eninde sonunda kaynayacak süre ısı versek(ısının yayılacağı varsayımıyla) bu durumda ise su hiç ısınmıyormuş gibi duracaktır. Halbuki su ısı alıyordur, fakat aşırı yavaş bir şekilde. Hiç ısınmıyor gibi durmasının sebebi aşırı yavaş olmasıdır. Bir kayaya vuran Su da sanki onu hiç aşındırmıyor gibidir, fakat o kaya çok uzun ve yavaş bir süreç ile aşınıyordur. Suların karışması durumu da öyle. O süreç çok yavaş işlediği için karışmıyor gibi durmaktadır fakat eninde sonunda karışacaktır. Maalesef ayeti bilimsel mucize olarak sunacağız derken bilimsel çelişki çıkarmışlardır, hem de yapay bir çelişki. Maalesef Kur'an'ın kanıtını sadece bilimsel mucize olarak görmenin ve ayetleri üzerinde, bağlamında ve bilimsel yönden iyice araştırmadan çıkarım yapma hatasına düşmüşler. Bilimsel mucize olarak sunulan ayetler bir çok insan tarafından bilimsel çelişki olarak İslam'ı reddetme sebebi olarak sunulmuştur. Bu soruya cevap elbette verilmiştir fakat bu şey böyle de algılanabilir illa çelişki olmasına gerek yoktur şeklindedir. Yani bu şu demek: " Bu ayet suların karışmadığı şeklinde de algılanabilir ama biz böyle almıyoruz."
Yani bir de bir Meal yazarı vardır, Kendi isminin aksine meali uzun olan biri.
Mahmut Kısa meali:
Fakat ikisinin arasında, gözle görülmez bir perde, aşılmaz bir engel vardır; bu yüzden aynı denizde yan yana duran tatlı ve tuzlu su kütleleri,birbirlerine karışmazlar
Bunu da gösterirler. En başta Erhan Aktaş meali ve arapçasını verdiğim metinde gördüğünüz gibi ayetin bu kadar uzun bir yanı yoktur. Zaten bu insanın meallerine bakarsanız tefsir ile meali karıştırdığını görürsünüz. Ayet bir cümle ise kendisi 10 cümle bile yapabilir mealde. Kelime kelime verelim Rahman 20'yi.
بَيْنَهُمَا /Beynehuma.:İkisinin arasında(beyne
arasında demek Huma ise ikil kullanım)
بَرْزَخٌ /Berzahun: engel
لَّا /La:(olumsuzluk edatı)
يَبْغِيَانِ /Yebğiyani: karışmazlar/saldırmazlar/ taşkınlık yapmazlar
Ayette görülemez veya aşılamaz diyebileceğimiz bir kelime yok. Meale eklenmiştir bu kelimeler. Başka da bunu yapan yoktur. Ama çelişki için bunun üzerine atlayan kişiler az değildir.
Bu ayette de buna dayanarak ve bazı tefsirlerden hareketle bu engelin bir kara parçası olduğunu ve kara parçasının bunu engellediğini söylerler. Yani burada bilimsel çelişki falan yoktur, dünyada ise böyle yerler vardır. Ama bu görüş de yanlıştır. Ne suların karışmamasından ne de kara parçasından bahseder ayet. Ne bilimsel mucize çıkarmaya çalışanlar, ne bilimsel çelişki olarak gösterenler ne de yapay çelişkiden kurtarmak için kara parçası diyenler ayet bağlamına, konusuna bakmamıştır. Zaten sadece bu iki ayete bakınca da ikisi de olabilir gibi gelmektedir. Çelişki isteyenler gider ayete denizlerin karışması der, konuyu bilen müslümanlar kara parçası der. İki uca da açık görünüyor.
İnsanların Kur'an'a bakışı not defteri şeklindedir. Kur'an bir metindir, bir bağlamı, bir konu akışı vardır. Tüm konuları ve anlatılanı bilmeden bir çıkarım yapmak saçmalıktır. Bazıları da bakın işte Kur'an neden bu kadar karışık ve manpülasyona açık derler. Aslında baya komik. Siz dünya üzerindeki hangi metni böyle okursanız okuyun yanlış anlarsınız. Sindirella masallarından bile yanlış şeyler çıkartıp alakasız yerlere çekebilirsiniz. Bugün de bir çok video kırpılıp asıl konudan koparılıp çok yanlış sunulabiliyor. Siz Decartes in düşünüyorum öyleyse varım sözünü tek başına aldığınızda anlayacağınız şey " düşünüyorsam değerliyim aklımı kullanıyorsam bir fayadam var" şeklinde olacaktır. Halbuki burada varlığını sorgula var ve düşünüyor isem benliğim vardır demektedir. Yani kendinin gerçekte var olup olmadığı gibi felsefi bir soruya yaklaşımı söylemektedir. Bağlamından kopuk ve konusundan ayrı alınca bambaşka yöne çekiliyor. Bugün hangi metni böyle okursanız okuyun başka yöne çekilecek ve anlaşılmaz olacaktır. Kur'an bize küçüklüğümüzde sadece bir ayet iki ayet şeklinde aktarıldı, hatta bir çok yerde ayet değil ayetin bir bölümü. Yani bir şey anlatırken tüm konu ile beraber değil hep tek başına bir iki ayet olarak sunuldu. Kur'an kafamıza böyle bir kitap olarak yerleşti. Tevbe 5 ayetinde bile: eğer hadissiz nüzul sebepsiz orayı okursan yanlış anlarsın bakın vs diyenler var. Daha dur bakalım ya ayete en başından bakayım bile demiyorlar. Halbuki bir ayet bile gerisini okusan konu gayet açık ve anlaşılır. Kuran'ın konu geçişleri yapması ayetlerin bir konu bütünü olmadığı anlamına gelmez kaldı ki konular başka surelere serpiştirilmiştir. O konunun bağlamı başka surede de vardır mutlaka. Ayetlerin konusunun değişmeyip aynı yeri anlattığı zaten belli olur, nerede konu değişiyor nerede değişmiyor normal bir insan rahatlıkla anlar. Bu durum Kur'an'a özel değil ki Kuran eleştirilebilisin. Kaldı ki normal bir okuma bir metni tüm bağlantısıyla okuyarak olur. Rahman suresinin konusu zaten en baştan beri bellidir, ve konu sabit kalıyor. Sorun Kur'an'da değil bizim yanlış okuma yaklaşımımız da. Tek yapılması gereken konuyu başıyla ve bağlantısıyla, kendi içinde okumak. Sonra ise her şey açığa çıkacak ve netleşecektir.
Rahman/7-13
Ve sema; onu yükseltti. Ve ölçüyü koydu.
وَالسَّمَاء رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ
Ölçüyü çiğnemeyin.
أَلَّا تَطْغَوْا فِي الْمِيزَانِ
Tartıyı hakkaniyetle ayakta tutun. Ölçüyü eksiltmeyin.
وَأَقِيمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ
Ve yeryüzü; onu yaratıklar için alçalttı.
وَالْأَرْضَ وَضَعَهَا لِلْأَنَامِ
Orada meyveler ve salkım salkım hurma ağaçları var.
فِيهَا فَاكِهَةٌ وَالنَّخْلُ ذَاتُ الْأَكْمَامِ
Yapraklı taneler ve güzel kokulu bitkiler var.
وَالْحَبُّ ذُو الْعَصْفِ وَالرَّيْحَانُ
O halde ikiniz, Rabb'inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Burada Huma gelmiş. Kuma ikili kullanımdı. Burada "siz rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz" denirse Türkçe de doğru anlaşılmayacaktır. Siz ikiniz denmektedir. Burada da ikiniz derken yalnız iki kişiden bahsetmediği çok açıktır, burada ikiniz derken iki grup kastedilmiştir, bu gayet açıktır. Verilen nimetler hiç bir zaman iki insan için kullanılmaz. Zaten rahman 14 ve 15 de anlaşılacaktır. Yaratılan düzende bir ölçü konduğu ve iki grubun da bu nimetlere şükretmesi gerektiği anlatılır.
Rahman/14
(O) İnsan türünü nispet edilip övünç haline gelecek tek bir su kırıntısından yarattı.
خَلَقَ الْإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ
Rahman 14 de verdiğim meali Ramazan Demir'in çalışmasından aldım. Genel mealler "Kurumuş çömlek gibi çamurdan" vb. şekilde meal vermektedir. Asıl konu bağlam ve rahman 19-20 nin ne olduğu için bu konuda durmadım. Bu mananın nedeni için linke gidebilirsiniz.
https://www.tuvavadisi.org/zulkarneyn-11-kara-balcikli-goze/
Rahman/15
Ve cinleri dumanı olmayan/karışımlı/yalın ateşten yarattı.
وَخَلَقَ الْجَانَّ مِن مَّارِجٍ مِّن نَّارٍ
İşte buradan "ikiniz" derken ne kastedildiği anlaşılıyor ve Rahman suresinin konusu çok net bir şekilde belli oluyor. Rahman suresinde en baştan beri hem cinlere hem de insanlara verilen nimetlerin anlatıldığı çok net şekilde belli oluyor. Ölçüyü bozmamaları söylenirken de insan ve cinlere sesleniyor. Buradan da geride sayılan nimetlerin hem insana hem de cinlere ortak şekilde verildiği anlatılıyor. Anlıyoruz ki bu nimetlerin sayılmasının sebebi hem insanlara hem de cinlere ortak verilmesi şeklindedir, ve nimetlerin hatırlatılmasıdır. Biz Kur'an'ı sanki yalnızca insanlara gelmiş de cinlerden öyle bahsedip geçiyor diye düşünüyoruz. Halbuki Kur'an sadece insanlara değil cinlere de gelen öğretinin adıdır. Sadece insana değil cinlere de hitab ettiği yerler vardır, Zulkarneyn kıssası bunlardan birisidir, mülk suresi de yerde gezen cinlere seslenen bir suredir,başlarında.
Mülk/19
Gökyüzünde sıra sıra süzülerek, kanat çırparak uçanları görmüyorlar mı? Onları Rahman'dan başkası tutmuyor. Kuşkusuz O, Her Şeyi Gören'dir.
أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَ مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلَّا الرَّحْمَنُ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَصِيرٌ
Bu ayette uçanlar manası verilen yere genelde kuş manası verilir. الطَّيْرِ Bu kelimenin fiil formu uçuşmak/uçmak fiilinden gelmiştir. İştiare ile kuş manasına gelir ama asıl manası uçmaktır. Burada helak ile görevli uçan görevli meleklerden bahseder. Ayette görmüyorlar mı der. Onları insanların görmesi mümkün değildir, bunları cinler görebilir. Buradan da aslında mülk suresinin insanlara değil cinlere seslendiği açıktır. Tutmuyor kelimesi havada tutma olarak değil bir şeyden engelleme olarak kullanılmıştır.
Mülk/16
Gökte Olan'ın, sizi yerin dibine batırmasından emin mi oldunuz? Bir de bakmışsınız yer sarsılıyor!
أَأَمِنتُم مَّن فِي السَّمَاء أَن يَخْسِفَ بِكُمُ الأَرْضَ فَإِذَا هِيَ تَمُورُ
Gökte olan kelimesi Allah'a atfedilse de burada görevli bir melekten bahsetmektedir. Birleştirince de helakten engelleme olduğu ve Allah'ın bu felaketten koruduğunu ve bunun şükür sebebi olması gerektiğini anlıyoruz. İşte bunun gibi insanlara hitab dediğimiz yerde cinlere hitab olabilir.
Rahman suresinde şuana kadar gelinen yerden de anlaşılacağı üzere konu hem cin hem de insanlarla ilgili, ikisine verilen nimetler, ikisinin dünyası, ikisinin şükrü. Rahman suresinin konusu tamamen budur, hem cin hem insan türünden bahseder, bu ayetler sadece insana hitab etmiyordur, sadece insan dünyasından bahsetmiyordur, her iki dünyadan da bahsediyordur.
Rahman/16
O halde siz ikiniz, Rabb'inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Buradan da zaten artık reddedilemeyecek şekilde konu anlaşılmıştır. İnsanın neyden yaratıldığı ve cinlerin neyden yaratıldığı bahsi açılıp rahman 16 da "ikiniz rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?" deniyor. Konu tamamen cinlerin ve insanların ikisine seslenmedir ve nimetlerini hatırlatmadır.
Rahman/17
İki doğunun ve iki batının Rabb'idir.
رَبُّ الْمَشْرِقَيْنِ وَرَبُّ الْمَغْرِبَيْنِ
Bir çok insan tarafından nedense tartışma konusu edinilen şey. Dinsizler tarafından bakın dünya düz sanılıyor diye savunulan, bazıları tarafından da bilimsel şekilde açıklanmaya çalışılan veya dil bakımından yaklaşılan bir ayet. Daha deminden beri anlatılanlarla birlikte buradan da iki doğu iki batıdan insanların doğusu ve batısı bir de cinlerin doğusu ve batısı olduğu açık. İnsanda hem doğu hem batı, cinde de doğu ve batı ortak. 2 doğu ve iki batı kavramı da bu kadar açıktır aslında. O kadar alim denen şahsiyetin o kadar tefsir yapıp güya Kuran üzerinde çok düşündüklerini söyleyenlerin bu kadar basit bir şekilde anlaşılabilecek, ortaya net bir şekilde konan ayeti yoruma açık, bir çok şekilde anlaşılabilir ve gizemli bir ayet haline çevirmeleri ilginçtir. O kadar büyük âlimler(!) yıllarını veren insanlar nedense bir konu bütünlüğünden kavramı anlayamamışlar. O kadar ilim öğrenmişler fakat bağlamdan okumayı, bir kaç ayet geri gitmeyi, konu bütünlüğünde anlamayı... bu ilimleri bir türlü öğrenememişler. Ayet çok açık, iki doğu iki batı hem insanların hem cinlerin ayrı ayrı doğu ve batısı. Akla şu ayet geliyor aslında bu tutum ile alakalı.
Kehf/54
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَذَا الْقُرْآنِ لِلنَّاسِ مِن كُلِّ مَثَلٍ وَكَانَ الْإِنسَانُ أَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلً
And olsun, biz bu Kur'an'da(öğretide) her örneği insan için ortaya koyduk. Fakat insan tartışmaya çok düşkündür.
Bu kavramı spekülasyon ve tartışma haline getirmeleri üzerinde pek durmaya gerek yok. Zaten bunu yapmayı severler.
Rahman/18
O halde siz ikiniz, Rabb'inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Ve yine burada zaten açık iki doğu ve iki Batı'nın ne olduğu. Ve asıl yere gelelim
Rahman/19-
İki denizi birbirine karşılıklı saldı.
مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِ
Rahman/20
Aralarında bir engel var, birbirlelerine saldırmıyorlar.
بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لَّا يَبْغِيَانِ
Rahman/21
O halde siz ikiniz, Rabb'inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Konudan da anlaşılacağı üzere, burada iki denizden kastedilen şey insan ve cin dünyası. İki deniz diyerek insanların ve cinlerin dünyası deniz benzetmesi ile anlatılmış. Yani deniz diyerek burada fiziki bir deniz değil insan ve cin dünyası anlatılıyor. Burada ise deniz benzetmesi yapmasının elbette amacı vardır. Bu cin ve insan dünyası iki deniz gibi birbiriyle iç içedir. Bu durum aslında bize çok tanıdıktır. İki ayrı boyut içi içe ve birbirlerine temas edemiyor veya göremiyorlar, çünkü boyutları ve yapıları bu şekildedir. Dip dibe ama ne görebilir ne de temas edebilirler. Kur'an gibi edebi bir metinde ise bu benzetme gayet doğaldır. Hem deniz benzetmesiyle boyutların nasıl bir ilişkisi olduğu da en iyi şekilde tasvir edilmiştir. Sonra ise aralarında bir engel olduğu söyleniyor. Yani aralarında bir engel var, her ne kadar dünyalar iç içe olsada farklı boyut olması aşmalarına engel oluyor. Günümüzdeki boyut anlayışıyla ise gayet uyumludur.
Normalde aşamıyorlar/karışmıyorlar diye anlam verilen yere ise farklı bir mana verdim.
يَبْغِيَانِ
Bu kelime بغي kök kelimesinden gelir. Muzari gelmiştir. Latince yazarsak "be-ğayn-ye" kökü. Bu kelimenin asıl anlamı "Saldırmak/haksız yere birisine sataşmak/haksızlık yapmak" şeklindedir. بَغْىٌ şeklinde ise "zulüm/azgınlık/fesat/bozgunculuk/düşmanlık/ haksız saldırı" manalarına gelir. بُغْيَةٌ şeklinde "amaç/gaye/istek" anlamlarına gelir. Geçip karışma anlamını ise bir yerde bulamadım. Kur'an'da ise bu kök bir çok ayette geçer.
Enam/146
Yahudilere bütün tırnaklıları haram ettik. Sırtlarında, bağırsaklarında taşıdıkları ve kemiğe karışan yağlar hariç olmak üzere, sığır ve koyunun iç yağını da haram kıldık. Bu, azgınlıkları nedeniyle onlara verdiğimiz cezadır. Kuşkusuz Biz, doğru olanlarız.
وَعَلَى الَّذِينَ هَادُواْ حَرَّمْنَا كُلَّ ذِي ظُفُرٍ وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَا إِلاَّ مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَا أَوِ الْحَوَايَا أَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍ ذَلِكَ جَزَيْنَاهُم بِبَغْيِهِمْ وِإِنَّا لَصَادِقُونَ
Burada bu kelime bu ayette azgınlık, aşırılık şeklinde kullanılmış
Araf/33
De ki: "Rabb'im şunları kesinlikle haram kılmıştır: Fuhuşların açık olanını ve gizli olanını, günahları, haksız yere saldırmayı, hakkında hiçbir belge indirmediği herhangi bir şeyi Allah'a ortak koşmayı ve Allah'a, bilmediğiniz şeyleri yakıştırmanızı.
قُلْ إِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّيَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَالإِثْمَ وَالْبَغْيَ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَأَن تُشْرِكُواْ بِاللّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَأَن تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
Burda da bu kelime haksız yere saldırmak anlamında kullanılmıştır.
Yunus/23
Ama onları kurtarınca, yeryüzünde haksız yere taşkınlık yaparlar. Ey insanlar! Sizin azgınlığınız ancak kendiniz içindir. Dünya hayatı bir geçimliktir. Sonunda bize döneceksiniz. Yaptıklarınızı size haber veririz.
فَلَمَّا أَنجَاهُمْ إِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلَى أَنفُسِكُم مَّتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ثُمَّ إِلَينَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Burada da taşkınlık yapmak olarak kullanılmıştır bu kelime.
Bunlar gibi bir çok ayette saldırmak, saldırganlık olarak kullanılmıştır. İstek, gaye, gerekli olma anlamlarında kullanımı ise bu şekilde geçmemektedir ve ayetle alakasızdır zaten. Kur'an da bu Rahman/21 de ise zaten rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz deniyor. İki denizin karışmaması özel olarak ne ifade edebilir ki? Buraya kadar anlattıklarımı toparlarsak ayetler insan ve cin topluluklarına verilen nimetlerden bahsederdi. İkisine verilen ayrı ayrı nimetler. Sürekli siz ikiniz diyerek cin ve insan dünyalarında cin ve insan doğu batısından ve ortak nimetlerden bahsederdi. Buradan da anladık ki rahman 19-20 de: İnsan ve cin dünyasının iç içe olduğunu fakat bir engel olduğunu söylüyordu, iki ayrı boyutu iki denize benzeterek denizler gibi iç içe olduğundan ama bundan farklı olarak bir engelin olması ve birbirlerinin dünyasına geçemediklerinden bahsetti. Burada da kelimenin aslını ve kullanımlarını ele alınca anlamın
"Saldırmıyorlar/taşkınlık yapmıyorlar" şeklinde olması. Yani ayette anlatılan şey bu engelden dolayı cinlerin ve insanların birbirlerine saldırmasına, birbirlerinin dünyasında fesat çıkarmasına engel olunması ve birbirlerine karşı koruması. Rahman 21 de bu nimet olarak sayılıyor, iki denizin birbirine karışmaması falan değil.
Görüldüğü üzere hiç bir zorlama yorum yapmadan sadece bağlamdan okuyunca burada anlamın ve denilenin ne olduğu ortaya çıkıyor. Bu şekilde de bilimsel hata diye sunanlara bir yorum şansı kalmamış oluyor. Burası eğer bilimsel mucize olacaksa, ileride boyuta ulaşacaksak boyutlardaki deniz benzetmesi bilimsel mucize olacaktır, dünyadaki denizler değil. Olay bu kadar basittir, sadece bağlamından ve anlayarak okuduk, konusunu ve bahsini anladık ve ortada bir kapalılık vs kalmadı. Bilimsel çelişki denilebilecek bir noktasıda kalmadı. Üstelik bir soruya da cevap bulduk.
İslam dünyasında ve bir çok yerde cinlerin insanlara musallat olması, cinlerin bizimle temasa geçip geçemeyecekleri gibi şeyler tartışılmış, bugün dahi üzerinden çok prim yapılmıştır. Hala cinlerle ilgili bir sürü hikayeler anlatılır, musallat olma vs. Cinleri de öcü olarak görmek ayrı bir mesele, sanki Allah nasıl olduklarını anlatmış da yaratık olarak görüyoruz. Halbuki onların da mümini ve kafiri var, iyisi var kötüsü var. Hatta Süleyman Nebi irtibat kurmuştur. Buradan da cinlerin ve insanların dünyalarının iç içe olduğunu fakat birbirleriyle temas kuramayacaklarını net bir şekilde anlıyoruz. Ayet bu kadar basittir. Bu ayet Rahman 33 ile de bağlantılıdır.
Rahman/22
İkisinden de inci ve mercan çıkar.
يَخْرُجُ مِنْهُمَا اللُّؤْلُؤُ وَالْمَرْجَانُ
Bu ayet ikisinde de parlaklık ve karışım çıkar şeklinde alınabilir. لالا kökünün asıl anlamı yıldızın parlaması, parlamak şeklinde ve geniş manada parlaklık demektir. Rahman 19 da da geçen مرج kökünün karışmak, karıştırmak fiilinden gelmiş olup geniş ismi karışım şeklindedir..
Rahman/23
O halde siz ikiniz, Rabb'inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
İki dünyadan da inci ve mercan ya da parlaklık ve karışım çıktığı anlatıyor. Konu çok açık insan ve cin dünyasına verilenlerden bahsediyor
Rahman/24
Denizde inşa edilmiş işaret gibi akıp gidenler onundur.
وَلَهُ الْجَوَارِ الْمُنشَآتُ فِي الْبَحْرِ كَالْأَعْلَامِ
Genel mana denizde dağlar gibi gemiler olsa da gemi kelimeleri başka yerde başka kökte geçmektedir. Gemi diye çevrilen yerin fiil kökü akmak, akıp gitmek şeklinde ve geniş anlamı akıp giden şeklinde ayn lâm mim kökü ise işaret, damga anlamında kullanılır. Zaten denizden kasıtın deniz değil yaşanılan boyutlar olduğunu anladık, bu yüzden buraya gemi manası vermek artık saçma olacaktır. Burada yaşanılan boyutta Allah'ın yaratmasından bahsedilir.
Enam/98
Sizi tek bir nefisten inşa eden O'dur. Sizin için bir kalış ve emanet olarak konuluş yeri vardır. Akleden bir halk için ayetlerimizi böylece ayrıntılı bir şekilde açıkladık.
وَهُوَ الَّذِيَ أَنشَأَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌ قَدْ فَصَّلْنَا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَهُونَ
Burada da bu kelime ile inşa ile Allah'ın yaratması geçmiştir. Yani burada bahsedilen gemi değil akıp giden işaretlerlerdir.
İşaretlerden kasıt yüksek ihtimalle Allah'ın verdiği nimetlerdir.
Deniz zaten bildiğimiz deniz değil üzerinde yaşadığımız boyut, akıp gitmek ise üzerinde yaşamaktan bahseder, yüksek ihtimalle yine bir benzetme yapılmıştır. Cinlerin ve insanların yaşadığı yerlerin uzay boyutunda akıp gitmekte olduğunu söylüyor yüksek ihtimalle işaret dediği de dünya olabilir.
Rahman/25
O halde siz ikiniz, Rabb'inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Buradan gene ve gene anlaşılıyor, denizden kasıtın da yaşanılan boyut olduğu.
Rahman suresinde bu kelimenin neden sürekli kullanıldığı hep bir merak konusu olmuştur. Daimonddd abimmmizzz buna, kafiye tutsun diye sürekli plak gibi tekrarlanmış demiştir. Savunma olarak da genelde nimete sürekli vurgu yapıldığı söylenmektedir. İnsanların sürekli nankörlük yaptığı, insanların bir türlü anlayamadıkları için sürekli tekrarladığı ve bunun büyüklüğünün vurgulandığı söylenir.
Halbuki burada bunun sebebi iki ayrı dünyadan bahsedildiği ve bırakınca kolayca odağın sadece yaşadıkları dünyaya kayacağı için sürekli tekrar ediyor. Çünkü bunu demeyi bırakıp bunu tekrarlamadan devam etse odak sadece kendi dünyamıza kayacak ve konu anlaşılmayacak. İşte sebebi budur, ne kafiye tutsun diye plak gibi tekrarlamak ne de insanların bir türlü nimetleri anlamaması. Olay tamamen odağı belli bir yerde tutmak. Allah bunu yaparken ve o kadar açık şekilde konuşurken bile hala anlamıyorken insanlar, bu gayet ince düşünülmüş bişey. Üstelik bu ayet her dönemin düşünülerek, her dönem anlaşılabilecek şekilde kitabın dizayn edildiğinin kanıtıdır. Böyle yapmasa belki de sadece ilk dönemin anlayabileceği bişey olacakken her dönem(anlamaya çabalayıp bağlama bakınca) anlaşılan bir bir yapıda gelmiştir. Bu tekrarlar düşünülenin aksine Kur'an'ın mucizeviliğine işarettir.
Rahman/26
Onun üzerindeki herkes yok olacaktır.
كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
Rahman/27
Kalıcı olan yalnız celal ve ikram sahibi Rabb'inin kendisidir.
وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
Buradan da iki boyuttan bahsettiği kesindir.
Bu ayet bazı kişiler tarafından ahiretin sonlu olacağına delil olarak kullanılır,ama baya saçma ve alakasızdır. İnsanların ve cinlerin şuan yaşadığı boyutlar ayrıdır ahiret ayrıdır. Ahiret zaten sonrası demektir. Şuan ki iki boyutun yok olcağından bahsedilmektedir, ahiret ise bu iki boyut yok olduktan sonra yaratılacaktır. Ahiretin sonunun olduğuna delil olacak bir ayet değildir burası. Eğer olsaydı her ölüm ayeti ve son saat ayetleri de delil saymak gerekirdi. Üstelik ahiret sonlu olsa ateistlerle aynı konuma düşeriz, bu dünyadan sonra yok olmak veya ahirette yok olmak fark etmez, eğer yok olacaksak anlam yoktur ve her şey değersizdir. Ahirette bir milyar yıl yaşayıp yok olsak ahiretin olmaması ile gene eşdeğer bişeydir, yaşadığımız her şey sıfır olacaktır. Yani ateistlere karşı kullanılan silahı kendine çevirmektir.
Rahman/28
O halde siz ikiniz, Rabb'inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Rahman/29
Göklerde ve yerde olanlar, O'ndan isterler. O, her gün bir şan işindedir.
يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Göklerde ve yerde olanlar ondan ister derken anlaşılacağı üzere insanlar, Dabbe yani yerde gezen cinler ve tayr yani uçan cinlerden ve ayrıca meleklerden bahsetmektedir. Yani burada kuşlardan değil. Ayet insan ve cin dünyası ile alakalıdır.
Rahman/30
O halde siz ikiniz, Rabb'inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Yani bu tekrarların neden olduğu iyice anlaşılmıştır, konuyu sürekli canlı tutup dediklerimi tasdik edip konuyu netleştiriyor.
Rahman/31
Ey iki yük sahibi! Yakında sizin hesabınıza bakacağız!
سَنَفْرُغُ لَكُمْ أَيُّهَا الثَّقَلَانِ
Burada ağırlık/yük sahibi denmektedir. Bu yükün ise anlatılanlar ve sürekli vurgulananlar ile verilen nimetlerin sorumluluğu olduğu
açıktır. Bu yük ile hesaba çekileceğiz. Burada da rahman 33 de neyden bahsettiği açıktır.
Rahman/32
O halde siz ikiniz, Rabb'inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Burada da bu sorumluluk yükünün de reddedilemeyeceğini, hesabın da reddedilemeyeceğini söylemektedir.
Ve gelelim yine bazılarının çelişki bazılarının mucize olarak sunduğu ayete. Bazıları, uzaya çıkılamayacağından bahsedildiğini, bazıları ise hayır güç olmadan geçilemez diyip şimdi bu gücü bulduğumuzu aksine mucize olduğunu söyledikleri ayet .
Rahman/33
Ey cinler ve insanlar topluluğu! Eğer göklerin ve yerin ötesine nüfuz etmeye güç yetirebilirseniz, haydi nüfuz edin. Ancak o yetki verilmeden nüfuz edemezsiniz.
يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ إِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَن تَنفُذُوا مِنْ أَقْطَارِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ فَانفُذُوا لَا تَنفُذُونَ إِلَّا بِسُلْطَانٍ
Burada nüfuz olarak çevrilen kelime dilimize de geçen نفذ köküdür. Bu kelimeye geçip gitme manası vermek yanlıştır. Direkt nüfuz olarak bırakmak gerekirdi, zaten dilimizde var ve bizde de asli manasıyla anlaşılıyorken nüfuz etme manasından geçmek manasına çevirmek saçmalık. Tabi kafada uzaya çıkma gibi bişey var. Kimse konu bağlamını ve ayetin gerçekte neyden bahsettiğini yakalandığı için geçip gitme denmiştir.
نفذ kökünün fiil hali bizdeki hali ile "nüfuz etmek" manasına zaten gelmektedir. "Delmek/delip geçmek/geçerli olmak/neticelenmek/sona ermek" şeklindedir. Kelime bir yerden geçmek değil bir engeli aşıp içe girmek, oraya nüfuz etmek, bir yeri aşmak şeklindedir. Konuda zaten hep sabit. Rahman suresi sürekli insan ve cin dünyasının ikisinden bahseder. Yani burada insanların cin dünyasına cinlerin ise insan dünyasına nüfuz edemeyeceğini oraya ulaşamayacağını söyler.
Rahman/19
İki denizi birbirine karşılıklı saldı.
مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِ
Rahman/20
Aralarında bir engel var, birbirlelerine saldırmıyorlar.
بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لَّا يَبْغِيَانِ
Rahman 33 ayeti rahman 19-20 birbirinin pekiştiricisi ve rahman 20 de denen şeyin meydan okuması hali şeklindedir. Rahman 20 de Allah, iki dünya arasında engel olduğunu ve saldıramayacaklarını birbirlerine bir şey yapamayacaklarını söyler ve rahman 33 te de meydan okur. Hadi geçebiliyorsanız geçin bu engeli denmektedir. Yani ayetin uzaya çıkma ile bir alakası veya uzaya çıkılamayacağını söylemesi ile bir alakası yoktur.
Burada Sultan kelimesine de bazıları güç manası verir, bu yanlıştır. Yüksek ihtimalle uzaya çıkılması ile alakalı olduğu düşünüldüğü için bu manası tercih edilmiştir. Bu kelime
İsra/33
Allah'ın haram kıldığı bir canı haksız yere öldürmeyin. Kim haksız yere öldürülürse, Biz onun velisini sultan kıldık. O da öldürmede haddi aşmasın. O yardım olunmuştur.
وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالحَقِّ وَمَن قُتِلَ مَظْلُومًا فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّهِ سُلْطَانًا فَلاَ يُسْرِف فِّي الْقَتْلِ إِنَّهُ كَانَ مَنْصُورًا
Buradan da sultan kelimesi kullanılır ve yetki verme manasında kullanılmıştır.
Kasas/35
Senin gücünü kardeşinle arttıracağız. İkinizi de sultan kılacağız. Onlar, ayetlerimizden dolayı size karşı koyamayacaklar. Siz ikiniz ve sizi izleyenler kazanacaksınız." dedi.
قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِأَخِيكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَانًا فَلَا يَصِلُونَ إِلَيْكُمَا بِآيَاتِنَا أَنتُمَا وَمَنِ اتَّبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ
Burada da sultan kelimesi yetki manasında kullanılmıştır.. Zaten imparatorluklar da sultan yani yetki sahibi şeklinde kullanılmıştır. Bu ayet bir yetki sahibi olmaktan bahsetmektedir. Peki bir yetki olmadan aşamazsınız dediği şey nedir? Bu yetki sahibi olma ise melek olma ile mümkündür. Yani yetkiye sahip olanlar meleklerdir. Melek kelimesi ise bunu açıklar zaten.
ملك kelimesi en kök fiil anlamı: "sahip olmak/ hükmetmek/ kral olmak" şeklindedir. امتلك şeklinde anlamı "Elde etmek/sahip olmak/ kazanmak/egemen olmak" şeklindedir. مَلِكٌ melik şeklinde Allah'ın da Fatiha suresinde hesap gününün sahibi/hükümdarı anlamında bu Melik kelimesi kullanılmıştır. Yani bir yetkide olmak şeklinde. مَلَكٌ melekun/مَلَاءكَةٌ Melaiketun kelimesi de bir şeyde yetkili kılınan, meşru bir şekilde yetkili olan anlamında kullanılıyor. Melekler yetki sahibi olanlardır. Nebilere vahyi ulaştırmak ve bir çok görev için yetki sahibidirler. Melek bir varlık türü değil bir yetkinin bir derecenin bir görevin ismidir. İşte bir yetkiye sahip olup insan ve cin dünyasına nüfuz edebilenler de meleklerdir.
Rahman 19-20 ve rahman 33 konuları tamamen bu şekildedir. Bırakın bilimsel çelişkiyi bir çok konuya cevap verip aydınlatmakta ve insan ve cinlerin iletişim kurup kuramayacağını belirtmektedir. İnsan ve cin dünyasının birbirini aşamayıp nufüz edemeyeceklerini söyleyerek cinlerin musallat olması veya diğer dünyaya geçmenin mümkün olduğunu vs yalanlamakta ve güvence vermektedir. Bu da bir sürü batıl şeyi ortaya çıkarmaktadır.
Yorumlar
Yorum Gönder