Enam 38 çelişki ve Levhi mahfuz iddiaları

Enam 38 yazımızda çelişki iddiasına ve bahsedilen kitabın levhi mahfuz olduğu görüşünün ne kadar doğru olduğuna bakacağız. Blog yazısına başlamadan önce bu yazının sadece Kuran baz alınarak, sadece Kuran kaynaklı bir yazı olacağını en baştan belirtmek gerek. Eğer hadislerle ve alim görüşleriyle bezeli bir yazı bekliyorsanız yazıyı şimdiden bırakabilirsiniz, ya da eleştirel gözle bakabilirsiniz, o da size kalsın. Ayete bakış açımız yalnızca iki şey üzerine olacak. Allah'ın bize öğrettiği dil, yani gramer ve Kuran'ın açıklaması üzerine olacak. 

Rum/22
Göklerin ve yerin yaratılışı, dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu O'nun ayetlerindendir. Bunda bilenler için ayetler vardır.

Allah'ın bize verdiği ve öğrettiği dil ile Kuran'ı, yani Allah'ın bir ayetiyle diğer ayetini anlamaya çalışacağız. Grameri anlatmayı hala daha Kuran dışı açıklama sananlar olacaktır. Dilin kendisinin kurallarını insan açıklaması olarak sunmak cidden saçmalık. Dil Allah'ın kurallar Allah'ın. 

Rahman 1-4
Rahman Kur'an'ı öğretti.İnsanı yarattı.Ona beyanı öğretti

Beyan kelimesi بين/be/ye/nun kökünden gelir ve açık olmak, görünür olmaktan gelir. Bu kelime "kendini açık bir şekilde ifade etmek" demektir. Bu sadece dil ile mümkündür, insan başka türlü kendisini net ve anlaşılır şekilde ifade edemez. Dili Allah'ın öğrettiği ve dilin kurallarını Allah'ın koyduğunu anlamak gerekir. Bu kuralları takip etmek ve uymak kendinden açıklama katmak anlamına gelmemektedir. Buna rağmen yine "Hem Kuran yeter diyorsun hem de kendin açıklıyorsun" diyenler olacaktır. Bunu belirtmemizin sebebi bu insanlara değil samimi şekilde anlamak isteyen insanlara zaten. O insanlar ne dolaplar çevirip nasıl bile isteye yaptıklarını en iyi kendileri biliyor zaten, o yüzden o insanlara aldırış etmeden devam ediyoruz.

Ayrıntılı şekilde her kelimeye neden bu anlam verildiği ve hangi ayetlere dayanıldığı anlatılacaktır. O yüzden şimdi anlatmaya başlayalım.

Bu ayet üzerinde bir çelişki iddiası ve bir de levhi mahfuzdan bahsettiği genel görüşü vardır. İlk konumuz ise ayetin orjinal metnine bakarak çelişki iddiasının doğru olup olmadığı olacaktır. Ayete verilen mealler üzerinden yorum değil ayetin aslında ne dendiği kıstas olacaktır. Ayetin ne dediğini takip edersek zaten çelişki diye bişey kalmayacaktır. Mealleri açıklamak ayeti açıklamak değil meal yazarının kendi anladığını açıklamak olacaktır. Siz ayeti açıkladım derken açıkladığınız şey meal yazarının çalışması olacaktır. Bu meal yazarının yazdığının cidden sorunsuz ve çelişkisiz olduğunu varsaysak bile yine de mealin doğru olduğunu göstermez. Önemli olan Kuran'ın ne dediği, çelişkiyi giderdik yeter demek değil. Bu düşünce sadece günü kurtarmaya yarar, Kuran'ı anlamaya değil. Bunu yapanlar açıkça "Kuran'ın anlamı ve ne anlattığı değil, çelişki olmasın ve bir kaç evrensel mesaj vermesi önemli,  bizim amacımız bu" demekten farksız davranmış olurlar. Amaç meal yazarını çelişkisiz göstermek değil kuran'ı anlamak. Bunu da anlattığımıza göre mealleri verip sonra ise çelişki iddiasına bakalım.


Enam 38 Mealleri:
Bayraktar Bayraklı:
Yerde yürüyen ne kadar hayvan, kanatlarıyla uçan ne kadar kuş varsa, bütün bunlar sizin gibi birer topluluktur. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Onlar sonunda Rabbleri önünde toplanırlar

Mehmet Okuyan:
Yerde yürüyen canlılar ve (gökte) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra sadece Rablerinin huzurunda toplanacaklardır.

Edip Yüksel:
Kanatlarıyla uçan kuşlar dahil yeryüzündeki tüm yaratıklar sizin gibi birer toplum. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra onlar Efendi'lerinin huzuruna toplanacak.

Erhan Aktaş:
Yeryüzünde hareket eden hiçbir dabbeh ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz, Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi de Rabb'lerinin huzurunda toplanacaklardır.

Süleymaniye Vakfı:
Yeryüzündeki bütün canlılar, gökyüzünde iki kanadıyla uçan bütün kuşlar, tıpkı sizin gibi toplumlardır (ümmetlerdir). Bu Kitap'ta hiçbir şeyi eksik bırakmış değiliz. Sonra Rablerinin huzurunda bir araya getirileceklerdir.

Ali Rıza Safa Kur'an-ı Kerim Gerçek
Yeryüzünde yürüyen hiçbir yaratık ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer toplum olmasın. Biz, Kitap'ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra, Efendilerinin karşısında toplanacaklardır.

Mustafa İslamoğlu Hayat Kitabı Kur’an
Oysa yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir varlık türü yoktur ki, sizin gibi bir alem olmasın. Biz ilahi yasalarda hiçbir boşluk bırakmadık. Yine en sonunda onlar, Rablerinin huzurunda toplanacaklar.

Yaşar Nuri Öztürk Kur'an-ı Kerim Meali
Yeryüzünde debelenen hiçbir canlı, iki kanadıyla uçan hiçbir kuş istisna olmamak üzere hepsi sizin gibi ümmetlerdir. Biz bu Kitap'ta, herhangi birşeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık. Onlar, sonunda Rableri önünde haşredilirler.

Ali Bulaç Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı
Yeryüzünde hiç bir canlı ve iki kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz Kitap'ta hiç bir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.

Elmalılı (sadeleştirilmiş)
Yerde debelenen hiçbir hayvan ve iki kanadı ile uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar! Biz kitapta hiçbir eksik bırakmamışızdır. Sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar.


Mealler genel olarak bu şekildedir.

Bilimsel çelişki iddiası ise kuşların ve hayvanların birer ümmet olduğunun, yani topluluk halinde yaşayan canlılar olduğunun söylenmesi. Her hayvan türünün ümmet özelliği göstermediği açık. Ümmet kelimesi, önde olmak anlamından türer. Öncüsü olan, bir amaç uğruna bir araya gelen topluluğu ifade eder. Grup olunması bile aslında ümmet özelliği değildir. 3-5 kişilik grubun ümmet özelliği göstermesi pek olası değildir. Yani 5-10 kişilik gruplar oluşturanlara bile ümmet demek zordur. Yalnız yaşayan, belli bir süre gruplaşıp ayrılan hayvanlar vardır. Çoğu inananın yapacağı şey, Kuran'ı çelişkisiz göstermek adına 'meali' açıklamaya çalışmak olacaktır.  Ayetin bilimsel açıdan hatalı olup olmadığını ortaya koymadan önce, ayette gerçekten denilen nedir en başta buna bakmak lazım. Ayetin gerçekte ne dediğini anlamak, bizi gereksiz açıklamalardan ve yorumlardan kurtaracaktır. Matematik formüllerinin en temel amaçlarından biri bile, gereksiz işlem kalabalığından kurtulup pratik işlemler yapmayı sağlamaktır. İlk önce ayetin orjinal metninde ne dediğini, her kelimesine teker teker bakarak anlamaya çalışacağız.

وَمَا ayet "ve ma" ile başlamış. Burada ve cümleyi başlatan bağlaç ve "ma" olumsuzluk "ma" sı olarak kullanılmış. "Yoktur" şeklinde.
مِن دَآبَّةٍ "min dabbetin" min, bir harfi cerdir. "Den/dan" anlamı katar. Asıl analiz gerektiren kelime ise "Dabbetin" kelimesidir. Kelimemizin kökü "دبب/dal-be-be" dir. "Emeklemek/debelenmek/kımıldamak/yavaşça hareket etmek/ayaklarıyla ses çıkararak hareket etmek" gibi anlamlara gelir. Debelenmek haliyle yerde olan bir eylemdir. Yerde gezmek, debelenmek, yürüyerek yayılmayı ifade eder.

İlyas karslı sözlüğünde "دابة/dabbe" kelimesinin ilk anlamı olarak "yeryüzünde hareket eden her canlı" olarak geçer. Bu kelimenin kökünde hayvana özgü olduğuna dair bişey yoktur aslında. Dabbe kelimesi hayvana özgü bir kelime veya, çoğu insanın aklına geldiği gibi yaratığı ifade eden bir kelime değildir. Bu kelimeye bir tek bu ayette "yeryüzünde gezen hayvan" anlamı vermişlerdir. Bu kelimenin geçtiği diğer ayetlere ve meal yazarlarının verdiği anlama bakarsak

Enfal/22
شَرَّ الدَّوَابَّ عِندَ اللّهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذِينَ لاَ يَعْقِلُونَ

Bayraktar Bayraklı Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur'an Meali:
Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.

Mehmet Okuyan Kur’an Meal-Tefsir:
Şüphesiz ki Allah katında canlıların en kötüsü, akıl etmeyen dilsizlerdir, sağırlardır.

Edip Yüksel Mesaj: Kuran Çevirisi:
ALLAH yanında, yaratıkların en kötüsü, akıllarını kullanmayan sağır ve dilsizlerdir.

Erhan Aktaş Kerim Kur'an:
Allah katında, yeryüzündeki canlıların en değersizi, aklını kullanmayan sağırlar ve dilsizlerdir.

Süleymaniye Vakfı Süleymaniye Vakfı Meali:
Allah katında canlıların en kötüsü, aklını kullanmayarak sağırlık ve dilsizlik edenlerdir.

Meallerde "dabbe" kelimesine hepsi aynı manayı vermişlerdir.

Enfal/55
إِنَّ شَرَّ الدَّوَابِّ عِندَ اللّهِ الَّذِينَ كَفَرُواْ فَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ


Bayraktar Bayraklı Yeni Bir Anlayışın Işığında: Kur'an Meali
Allah katında canlıların en kötüsü kafirlerdir; artık onlar inanmazlar.

Mehmet Okuyan Kur’an Meal-Tefsir:
Şüphesiz ki Allah katında canlıların en kötüsü, kâfir olanlardır. (Çünkü) onlar, iman etmezler.*

Edip Yüksel Mesaj: Kuran Çevirisi:
ALLAH yanında yaratıkların en kötüsü kafirlerdir; onlar gerçeği onaylamazlar.

Erhan Aktaş Kerim Kur'an:
Allah katında canlıların en şerlisi , gerçeği yalanlayan nankörlerdir. Artık onlar inanmazlar;

Süleymaniye Vakfı Süleymaniye Vakfı Meali:
Allah katında canlıların en kötüsü ayetleri görmezlikten gelenlerdir (kafirlerdir). Çünkü onlar, inanıp güvenmezler.

Ali Rıza Safa Kur'an-ı Kerim Gerçek:
Kuşkusuz, Allah'ın katında, yaratıkların en kötüsü, nankörlük edenlerdir; onlar, artık inanmazlar.

Burada da "canlı" veya "yaratık" anlamı verilmiş.

Hud/116
وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ إِلاَّ عَلَى اللّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ

Bayraktar Bayraklı Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur'an Meali:
Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah'a bağlı olmasın. Ayrıca O, her canlının bulunduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekanı bilir. Bütün bunlar apaçık bir kitapta yer almış bulunmaktadır.

Mehmet Okuyan Kur’an Meal-Tefsir:
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki rızkı yalnızca Allah'a ait olmasın.* (Allah) onun durduğu ve sonunda bırakılacağı mekânı bilir.* (Bunların) hepsi apaçık bir kitaptadır.

Edip Yüksel Mesaj: Kuran Çevirisi:
Yeryüzünde hiçbir yaratık yoktur ki rızkı ALLAH tarafından garanti edilmesin. Onların konaklarını ve uğrak yerlerini bilir. Tüm bunlar apaçık bir kitaptadır.

Erhan Aktaş Kerim Kur'an:
Yeryüzünde yaşayan hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. O, onun karar kıldığı yeri ve geçici durduğu yeri bilir.* Bunların tamamı apaçık bir Kitap'tadır.

Süleymaniye Vakfı Süleymaniye Vakfı Meali:
Yerde hareketli tek bir canlı yoktur ki rızkı Allah'a ait olmasın. Allah, onun yerleştiği yeri de geçici olarak bulunduğu yeri* de bilir. Bunların hepsi apaçık bir kitapta kayıtlı olur*.

Ali Rıza Safa Kur'an-ı Kerim Gerçek:
Yeryüzünde, geçimi Allah'a bağlı olmayan hiçbir yaratık yoktur. Onun yerleşim yerini de geçici yerini de bilir. Tümü, Apaçık Kitap'ta kayıtlıdır.

Mustafa İslamoğlu Hayat Kitabı Kur’an:
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki rızık açısından Allah'a bağımlı olmasın. Zira O, her canlının konup eğleşeceği yeri de göçüp yerleşeceği yeri de iyi bilir: Bütün bunlar kesin ve net bir yazılım ve yasayla kayıt altına alınmıştır.



Bu meallerde de yine benzer manalar verilmiştir. Ne hikmetse(!) meal yazarlarımız, hiç bir yerde "hayvan" meali vermezken bu Enam 38 ayetinde hayvan anlamı vermişler. Üstelikte kökünde veya kelimenin türetilmesi mümkün hiç bir yerinde hayvana özgü olduğuna dair bir anlam delili yokken.

Enam 38 ayetinin başında hayvandan bahsetmez. Direkt canlı olarak bahseder. Hayvan olduğuna dair ne kelime anlamı delili ne de başka bişey vardır. Ayetin başının "benim tespit ettiğim kadarıyla" doğru meali

Enam/38
وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ
Yeryüzünde  debelenen canlıdan yoktur...

Şeklinde olmalıdır.

Evet, ayetin burasında hem hayvan hem de insandan bahsediliyor olabilir şeklinde görünebilir. O kısımda tam olarak neyden bahsettiği ayetin bağlamından anlaşılacaktır. Fakat ayetin bağlamına geçmeden önce, ayetin tamamını doğru şekilde analiz etmek gerekir. 

Ayetin devamındaki cümle 
وَلاَ طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ/ve la tairin yetiru bicenaheyni

Şeklindedir. 
Ve la. Ve bağlaçtır. La ise "yoktur, değil" olumsuzudur.
Asıl kelimemize gelecek olursak.
"طَاىِرِ/tairi" bir ismi faildir. Kelimenin kökü "طير/tı-ye-ra"  şeklindedir. "Uçmak-havalanmak" fiilinden türemiştir. "طاىر/tair" kelimesi ise bu fiilin ismi fail, yani fiili yapanın ismine dönüşmüş şeklidir. Gramer gereği bu kelimenin asıl anlamı"uçan/havalanan" olması lazımdır. Kuşların bilinen en temel özelliği uçmak ve havalanmak olduğu için kuşlara isim olarak verilmiştir. Yani bu kelimenin kastettiği şey kuş özelinde değil "uçan her şey" kapsamındadır. Tabi fiili yapan kişi kastedildiği için canlı olması da gerekir.  
"يَطِيرُ" yetiru ise, bu aynı uçmak fiilinin geniş zaman halidir. "uçuşan,uçuyor olan" anlamındadır.

Sonraki kelimemiz ise
"بِجَنَاحَيْهِ/Cenaheyhi" şeklindedir. Bu kelime ikil gelmiştir.  En dikkat çeken ise "هِ/hi" şeklinde zamir gelmesidir. Yani buradaki zamir, daha önce bahsedilen bir şeyi kastetmektedir. Kısaca "o" anlamına gelmektedir. Direkt arapça şeklini alırsak " O cenah" şeklindedir. Meallerin neredeyse hiç biri bu zamiri melinde belirtmemiştir. 
Bu kelimenin kökü " جنح/cim-nun-hı" şeklindedir. Kelimenin kökü  "yanaşmak/meyletmek/yönelmek/...e taraftar olmak" şeklindedir. Cenah kelimesi isim formunda aslıyla "yön/taraf" anlamına gelmektedir. İştiare anlamı kanat anlamına gelmektedir. İştiare ise aslıl anlamın yerini tutamaz. Asıl anlam her zaman benzetmeden önce gelmelidir.
Enam 38 de ise buraya kadar verilmesi gereken anlam

Enam/38
Yeryüzünde debelenen hiç bir canlı ve o iki taraftan uçuşan uçan varlık yoktur...

şeklinde olmalıdır.
Ayetin devamına gelirsek

إِلاَّ أُمَمٌ أَمْثَالُكُم/ illa ümmemün emsalüküm
İlla edatı/ yalnızca/ancak anlamına gelmektedir.

Ümmet kelimesini de başta vermiştik. Kök. Anlamı önde olmaktan gelir. Bir amaç uğruna toplanan topluluğu ifade eder. Emsal  "مثل" kökünden gelmektedir. Başkası örnek alınarak düşünülen veya yapılan şey diye isfihanide tanımlardan biridir. Bu kelimenin alakalı anlamlarında "temsil etmek, benzetmek" anlamı öne çıkmaktadır. Bu kelime bir şeyin benzemesi değil, örnek olması, diğerine bakarak ondan kendi üzerine alınacağı örneklik bulunmasını ifade eder. اَمْثَالٌ/Emsal kelimesi مِثْل/misl kelimesinin çoğuludur. Denkliği ifade etmek içinde kullanılır. Emsal kelimesi "benzer/eş" anlamına gelmektedir.

Ayetin devamında "sizin temsiliniz ümmetlerdir" denmektedir. Yani ümmet kelimesinin "belli amaç uğruna bir araya gelen topluluk" olduğunu belirtmiştim. Emsal kelimesi ise "bir şeyde diğerinden kendi üzerine örnek alacağı özellik" olarak tanımlamıştık. Burada Emsal olunacak şey ümmetlik üzerinedir. Sizin emsaliniz ümmetlerdir deniyor. Bu vahiy insanlara gelmiş ve bizim emsalimiz olan ümmetleri söylemektedir. Hayvanlar ne yaparlarsa yapsınlar, ne uğraşına girerlerse girsinler: yaşamak ve üremek en büyük amaçlarındandır.

Zariyat/56
Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.

Zariyat 56 da belirtildiği gibi, en büyük amaç Allah'a kul olmaktır. Zaten Kuran bunu çokça vurgulamaktadır.  Yani burada bize emsal olan ümmetlerin kulluk etme amacı üzerine bir emsali olmalıdır. Buraya kadar da meali verirsek

Enam 38
Yeryüzünde debelenen  canlı ve o iki taraftan uçuşan uçan varlık yoktur ki, ancak sizin temsiliniz ümmetler olmasın... 

Burada ümmet olarak bir araya gelmek ve bize örnek olmak kulluk üzerinden olmalıdır. Yani burada bahsedilen temsillik, hayvanlar üzerinden olamaz. İnsanın en büyük amacı yaşama ve üremek değildir. Ayetin bağlamına meal olarak bakalım.

Enam/37
Ona, "Rabb'inden bir ayet indirilmeli değil miydi" dediler. De ki: "Elbette ki Allah, bir ayet indirmeye kadirdir. Ancak onların çoğu bunu bilmezler.

Burada kâfirlerin ayet indirilmesiyle ilgili isteğinden ve Allah'ın gücünün buna yeteceğinden bahsediyor.

Enam/39
Âyetlerimizi yalanlayan kimseler, karanlıklar* içinde kalmış, sağırlar ve dilsizlerdir. Allah dileyeni saptırır dileyeni de dosdoğru yola iletir.

Enam/39 ayeti ise "ayetleri yalanlayan kafirler" den bahsetmektedir. Konu direkt olarak Kuran, yazılı inen ayetlerle ve onun inkarıyla ilgilidir.  Burada bahsedilen şey vahiy üzerine olmalıdır. 
İnsanların ümmetliğinin en büyük amacı(yaratılış amacı) vahye uyup Allah'a kul olabilmektir. Dolayısıyla bu yönüyle bizimle ümmet,   vahiy ve kulluk yönünden amaç olarak örnek oluşturabilecek tek varlık türü cinler olmalıdır.

Enam/38
Yeryüzünde hareket eden ve o iki taraftan uçuşan uçan varlık yoktur ki, sizin temsiliniz ümmetler olmasın...

Bizim gibi vahiy alan ve kulluk görevi olan, bu yönden bize örneklik teşkil edebilecek tek varlık türü cinlerdir.

Cin/1-7
De ki: "Bana, cinlerden bir topluluğun dinledikten sonra gidip; biz gerçekten hayranlık uyandıran bir kur'an dinledik, dedikleri, vahyolundu."
"Her konuda doğru yola iletiyor; ona iman ettik. Artık kesinlikle Rabb'imize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız."
"Rabb'imizin şanı çok yücedir. O, asla eş ve çocuk edinmemiştir."
"Meğer bizim "beyinsiz, "* Allah hakkında saçma şeyler söylüyormuş"
Doğrusu biz "insin ve "cinnin"* Allah'a karşı asla yalan söylemeyeceklerine inanıyorduk
Gerçekten de insten bazı adamlar, cinden bazı adamlara sığınıyorlardı. Böylece onların azgınlıklarını, beyinsizliklerini artırıyorlardı.
Gerçekten de onlar sizin sandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi diriltmeyeceğini sanmışlardı.

Burada mealden bile görüldüğü gibi vahye muhattab olan cinlerde vardır. Bizim gibi vahye muhattab oldukları geçiyor. Zariyat 46 da da cimlerin de kulluk görevinin olduğu geçiyor zaten.

Cin/13
"Yol gösteren rehberi dinlediğimizde ona inandık. Artık kim Rabb'ine iman ederse, bundan sonra hakkının verilmemesinden veya haksızlığa uğramaktan endişe etmez"

Görüldüğü üzere vahiy aynı zamanda cinlere de rehberdir. Bizim Kuran'dan sorumlu olduğumuz gibi cinler de Kuran'dan sorumludur.

Cin/14
Bizden, Allah'a teslim olanlar da var, asilik edip kendilerine haksızlık yapanlar da. Allah'a teslim olanlar, gerçeği arayanlardır.

Bu ayette de görüldüği gibi; Cinler de insanlar gibi müslim de kafir se olabiliyor. İyilikte yapabiliyor kötülükte yapabiliyorlar. Hayvanların ise iyi veya kötü yolu seçme gibi bir seçimleri yoktur.
Ayetin geri kalanı ile birlikte Enam 38 şu şekildedir.

Enam/38:
Yeryüzünde debelenen ve o iki taraftan uçuşan uçan varlık yoktur ki, ancak sizin gibi ümmetler olmasın. Biz bu kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi rablerine toplanacaklardır.

Son cümledeki "hepsi rablerine toplanacaklardır" cümlesi ise Rahman suresinde daha detaylı anlatılır.

En başta Rahman 14 ve 15'te konuya bakalım. Not olarak bu meallerin kesin doğru olduğunu kabul etmemek gerek. Burada amaç rahman suresinin anlamını bulmak değil sadece insan ve cinlerden bahsettiğini göstermektir.
Rahman/14-15
İnsanı salsalinden, çömlek gibi pişmiş kuru çamurdan yarattı.Ve cinleri dumanı olmayan ateşten yarattı

Görüldüğü üzere rahman suresi, insan ve cinlerden bahsetmektedir. Genel olarak her ikisine verilen nimetlerden ve öğütlerden bahsetmektedir.

Rahman/29
Göklerde ve yerde olanlar, O'ndan isterler. O, her gün bir şan işindedir.

Aslında burada "dabbe" kelimesinden bahsedildiği görülmektedir. Burada konu insam ve ve cin olduğu için, uçabilen ve yerde gezen cinlerle beraber insanlardan bahsetmektedir.

Rahman/31-32
Ey iki büyük grup! Yakında sizin hesabınıza bakacağız!
O halde siz ikiniz, Rabb'inizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?

İki büyük grup diye cinler ve insanlardan bahsettiği konudan bellidir. Rahman suresini başından beri okursanız, ikiniz/iki grup derken cin ve insanın kastedildiği bellidir. Bu ayette de hesaba çekilecekleri beliritilir. Enam 38 ayetinde "Sonunda hepsi rablerine toplanacaklardır" kısmında, cinlerin ve insanların hesap vaktinde toplanacağından bahseder. Hem cin hem rahman suresinde cinlerden bahsedip, Rahman suresinde cinlerin ve insanların hesaba çekileceği aynen söylenir.

Enam/36
Ancak kulak veren kimseler bu daveti kabul eder. Ölülere gelince onları ancak Allah diriltir. Sonra O'na döndürülürler.

Enam/36-37-39 ayetleri direkt olarak vahiy ve ona uyma üzerinden şekillenmektedir.

Asıl anlamlarıyla aldığımızda, Enam 38 de bahsedilenlerin yerde gezen ve uçan cinler olduğu ve onların da hesaba çekileceği bellidir.

Enam 38'in cinlerden bahsetmesi, vahye uyma sorumluluğundan ve en son hesaba çekileceğinden bahsetmesi bağlamla tamamen uyumludur.

Yani ayette bilimsel hataya yer yoktur. Burada asıl anlamlara baktığımızda açık bir şekilde cinlerden bahsetmektedir. Dabbe kelimesi hayvan manasına gelemeyeceği gibi, tair kelimesi de kuş anlamında değildir. Ümmetlik bakımından temsil olabilecek tek varlıklar cinler olduğundan ise burada hayvanlardan bahsedilmediği sonucu kesindir. Burada hem cinlerin hem insanların vahiy sorumluluğundan, bu açıdan birbirlerine örnek teşkil ettiklerinden, cin ve insanların hesaba çekileceğinden bahseder.

Ve gelirsek bir diğer meseleye. Bilindiği gibi, Enam 38 ayeti gösterildiği zaman ehli sünnet "Burada hayvanların diriltilmesinden bahsediyor, burada Kuran değil, levhi mahfuzdan bahsedilir. Kuran'da her şeyin olduğu değil, levhi mahfuzda her şeyin olduğunu söylüyor" diye söylerler. Buraya kadar zaten Enam 38 de bahsedilenin vahiyden bahsettiğini söylemiştik. Cinlerden, vahiy sorumluluğundan ve hesaba çekileceğimizden bahseder. 

Cin/1
De ki: "Bana, cinlerden bir topluluğun dinledikten sonra gidip; biz gerçekten hayranlık uyandıran bir kur'an dinledik, dedikleri, vahyolundu."

Görüldüğü üzere cinlerin de muhattab olduğu ve sorumlu olduğu kitabın Kuran olduğu açıkça görülüyor.

Enam 38 de
"Sonunda hepsi rablerine toplanacaklar" diyerek hesap verilmesinden bahsediyor.
 
Enam 38 de vurgu, cinlerin ve insanların birbirlerine vahiy ve kullukte örnek teşkil etmesi ve hesaba çekilecek olması olduğu için, ayrıca enam 36-39 da vahyin ayetlerinden bahsettiğinden; Enam 38 de bahsedilen kitap direkt olarak Kuran'ın kendisidir.

Enam/38
Yeryüzünde debelenen canlı ve o iki tarafta uçuşan uçan varlık yoktur ki sizin temsiliniz ümmetler olmasın. BİZ BU KİTAPTA HİÇ BİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK. Sonunda hepsi rablerine toplanacaklardır.

Açıkça burada, vahiy sorumluluğu için Kuran'da hiç bir şeyin eksik bırakılmadığı belirtilir. Kuran'ın eksiksiz olduğuna, başka kaynak olmadığına tek başına yeterli delildir Enam 38. Tabi ehli sünnet kardeşlerimiz, yok bu o değildir,eksik bırakmamak eksik bırakmamak değildir diye kıvırmaya çalışacaklardır. Veya tüm gramer delillerine rağmen verilen anlamı reddedecek "1400 yıldır kimse bilemedi mi?" tarzı laflar söyleyeceklerdir. Ya da en basitinden, kendileri gram delil sunmadan "kafana göre meal veriyorsun" diyeceklerdir.  Bir ayetle cevap vermek gerekir

Enam/36
Ancak kulak veren kimseler bu daveti kabul eder. Ölülere gelince onları ancak Allah diriltir. Sonra O'na toplanacaklardır.

Bu ayet hakkında tespitlerim ve diyeceklerim bu kadardır. Umarım uzun aradan sonra faydalı bir yazı olmuştur. Bir diğer yazıya kadar selametle.












Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kuran'da Salat

Nisa 3 Çok eşlilik ve ma meleket eymanukum kavramı

Ramazan ayı, oruç/Siyam ve Bakara 187