Kuran'da Salat
Sonunda geldiği için herkesin huzur içinde ölebileceği yazıya artık başlamış bulunuyoruz. Her kesmin lincini üzerimize çekecek bu yazıya başlamadan önce, anlayışın temellerini atmak ve ayetlere nasıl bakılacağını (kendi anlayışımla) anlatmak gerekir.
En temelde sorulması gereken soru;"salat nedir?" sorusudur. Daha bir çok kişi namaz dedikleri kelimenin aslının salat olduğunu bile hâla bilmez. Bizim ulaşmak istediğimiz sonuç, ehli sünnetin bize sunduğu namaz değil Kuran'ın salatıdır.;"Hadisler olmadan salatı bile inşaa edemezsiniz" diyen arkadaşlar bir bakıma haklıdır. Gelenek ve Ehli Sünnet'in bize sunduğu salatı inşaa edemeyiz, Allah'ın bize öğrettiği salatı inşaa ederiz. Kuran'da sünnilerin hiç bir dini yapısını inşaa edemeyiz, yalnızca Allah'ın gerçek dinini inşaa edebiliriz. Kuran'ın en önemli sıfatlarından birisi "Furkan" sıfatıdır. Kuran "doğru ile yanlışı ayıran" anlamı yüklemiştir. Bu, şu da demek. Hayatta bize her zaman çok fazla yanlışlar ve yalanlar sunulacak, Kuran ise kendi rehberliğinde doğru ile yanlışı ayırt etmemizi sağlayıp bizi karanlıklardan aydınlığa çıkaracak. Ama biz bu sıfatı görmezden gelip, Furkan sıfatını resmen bize dayatılan ezbere dine yüklemişiz. "Kuran, bize doğrusunu öğret" demiyor, "Kuran! doğrusu bu, sen de buna uyacaksın" diyoruz. Aranılan şey Kuran'da ne ise o. Önemli olan Kuran'ın kendi kavramlarını, kıssalarını tamamlaması, bize sunulan geleneksel dini onaylaması değil. Zaten hadisleri inkar eden bir insana hadislerle öğretilen şeyi Kuran'da sormak saçmalık. Dostum, biz; "hadisler zaten Kuran'a uymaz" diyoruz, neden hadislerde olanı alalım? Kuran salat konusunda ne diyorsa o, zekatta ne diyorsa o, hacc için ne diyorsa o, bu kadar.
Ne kadar başarılır bilinmez ama yaklaşımın olabildiğince hiç bir dini bilgi bilmiyor ve en ufak dini bilgi kırıntısını bile ilk defa Kuran'dan öğreniyoruz bakışıyla olması gerek. "Kuran'da bu olmalı." "Şunu öğrenmiştim gelenekten." Bu Kuran'da olmalı" değil. Kuran'ın eksiksiz olması kendi kavramlarını tam vermesi, rehberliği tam yapması ve kısssalarla bağları tamamlamasıdır. "Kuran'da namazı göster!" sorusunda, sünnilerin bize sunduğu namazı aramak zaten düşülen en büyük hata. Burada salat kavramı en baştan ele alınacak ve Kuran nasıl tanımlıyor, ne diyorsa ona göre ele alınacak. En ufak bir şekilde başka bir şey aranmayacak. Beklediğiniz şey, bazı sözde Kuraniyyunlar gibi sünnilerin namazını Kuran'a yamamaksa, öyle bir beklentiniz olmasın. Öyle bir şey bekliyorsanız Mehmet Okuyan, İslamoğlu, Abdülaziz Bayındır falan dinlemeye gidebilirsiniz. Kavram yalnızca Kuran'dan aranacaktır. Tanımlara sadece Kuran anlam yükler, ve Kuran nasıl bir şekilde anlam yüklediyse o anlam anlaşılmaya çalışılacak. Yani kafada hazır bir şablon, kavram ile bakmak isteyenler için yine yanlış yer burası. Salat kavramı ister fiil ister isim formunda geçsin çok fazla ayette geçmektedir. Bu kelime kullanıldığı yere göre anlam kazanan bir kelimedir. Yani anlam verileceği zaman, bağlantılı tüm ayetlere bakılması gerekiyor. Bu konu kıyam, rüku ve secde için de geçerli. Kuran bunlara nasıl bir kullanım yüklemiş, yine Kuran'ın kullanımı belirleyecek. Fiziki mi, değil mi? belirleyecek olan yine Kuran ayetleridir. Kelimemizi mushaf sırasına göre, ilk başta Bakara suresinin başında görmekteyiz. Kelimemiz nakıs fiil olduğundan bu kelimenin iki kökü alınabilir. صلو/sad-lam- vav kökü. Bu kökte kelime takip etmek, arkasından gitmek,ikinci olmak anlamında fiilden gelir. Diğeri ise صلي/sad-lam-ye ateşte kızartmak,atmak anlamına gelir. Ayrıca Kuran başka anlam yüklemiş mi? Kullanımlar ile ona da bakmak lazım. Salat kavramı mushaf sırasına göre en başta bakara 3. ayette geçmektedir. Ayette kelimemizi olduğu gibi bırakıp sonra ise bağlamındaki ayetlere göre anlam vereceğiz.
Bakara/3
الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Ğayba güvenen, salatı ikame eden(ayakta tutan) ve verdiğimiz şeyden harcayan kimselerdir.
İsim formunda gelmiştir kelimemiz. Burada en başta ğayba güvenmekten bahsetmektedir, gayba güven,Kuran'a uymakla, onu idrak etme ile, onun gerçek olduğuna şahit olmak ile mümkündür. Rızıktan harcamak ise gramer gereği de gayba güvenip salatı ayakta tutmaktan hareketle olan şeydir. Bir önceki ayete bakalım.
Bakara/2
ذَلِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ
Şu yazıda(kitab) şüphe yoktur, korunak edinenler için(muttaki) yol göstericidir.
Bakara 2 de hidayet rehberi olmasından ve muttakiler için rehber olmasından bahsetmektedir. Allah kendisine uyunca yol gösterir, hidayet verir.
Bakara/4
والَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَبِالآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ
Güvenmiş olan kimseler sana ve senden önce indirilmiş olan şeye ve ahirete kesin olarak inanırlar.
Tamamen kitapta olana iman(güven) ile ilgili, ve hidayet bulma o yola uyarak olur. Burada salat kelimesi صلو/sad-lam-vav kökünden olup takip etmeyi, arkasından gitmeyi ifade eder. Zaten Bakara 2'deki vav atfı ile önceki sonrakinin sebebi şeklindedir. Ğayba/görünmeyen aleme güvendikleri için takibi ayakta tutarlar takibi ayakta tuttukları için ise verilenlerden(rızıktan) harcarlar(infak ederler) Kuran'ı takip eden kişi ona uymuş olur ve bu nedenle Allah'ın emirlerini, iyiliği yerine getirir. Salat kavramı en genel tabiri ile burada kullanılmıştır. Bu şemsiye kavramdır aslında, yani kapsayıcı. Bu kelime özel olarak tam arkasında olmayı ifade eder, izini takip edip yoluna uymayı. Burada dua veya namaz anlamı yoktur. Kuran'ın emirlerini ayakta tutmak, Kuran'a uymayı ifade eder. Zaten diğer verilebilecek anlam rehber edinmektir. Bir şeyin tam arkasından gitmek, nereye giderse oraya gitmektir, bu da rehber edinmek demektir. Şemsiye kavram da burada kullanılmıştır. Bakara suresi tanımlamaların olduğu bir suredir. Fark ederseniz ayetin başında müttakileri, kafirleri ve münafıkları tanımlar hep.
Bakara/177(Erhan Aktaş)
Yüzünüzü doğu ve batı tarafına çevirmeniz birr(iyi) değildir. Ama birr: Allah'a, Ahiret Günü'ne, meleklere, kitaplara ve nebilere iman etmek; malını sevdiği halde onu yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yol oğluna, yardım isteyenlere, rikab olanlara vermek; "salatı ikame etmek, zekat vermek", söz verdiği zaman sözünü yerine getirmek, sıkıntıda, zorlukta ve felakete uğrama durumunda sabretmektir. İşte bunlar, sadık olanlardır. Ve işte bunlar, takva sahibi olanlardır.
En basitinden birr/geniş iyilik sahibi olma kavramını burada tanıtır. Bir çok kavram ilk başta burada tanıtılır bize, burada neyin ne olduğundan haber verilir. Salat kavramı da buna dahildir, bakara suresi ile gitmek ve bir çok tanımı buradan yapmak sağlıklı olacaktır, o yüzden diğer durağımız bakara/43 olup salatın içeriğinin ayrıntısına girilmeye başlanacak ve rükunun ne olduğu buradan anlaşılacaktır.
Bakara/43
وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ وَارْكَعُواْ مَعَ الرَّاكِعِينَ
Takibi ayakta tutun, zekatı verin ve rüku edenlerle beraber rüku edin.
Kıyam, rüku ve secde üçlüsünden ilk başta "Rüku" kelimesi karşımıza çıkıyor. İlk önce kelimenin anlamına bakalım.
Kök harflerimiz "ركع"/"ra-kef-ayn" harfinden oluşur. Anlamı ise "Eğilmek" tir. Bu kelime bu kelime hem fiziki bir eğilmeyi ifade eder hem de acizliğini kabul ederek kabul etmeyi. Birisinin karşısında eğilmek, o kişinin üstünlüğünü kabul etmek, saygı duymak demektir,dilin kendi yapısından kaynaklı kullanımdır. Fiziki bir eğilmeden mi, yoksa üstünlüğü kabullenip uymak mı olduğunu anlamak için 40. ayetten itibaren başlamak gerekir.
Bakara/40
يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُواْ نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَوْفُواْ بِعَهْدِي أُوفِ بِعَهْدِكُمْ وَإِيَّايَ فَارْهَبُونِ
Ey İsrailoğulları size olan nimetimi(en değerli lütuf) aklınızda tutun. Bana verdiğiniz ahdi eksiksiz yerine getirin ki ben de size olan ahdimi eksiksiz yerine getireyim. Yalnızca benden sakının.
Bakara 40. ayetten verilen sözü yerine getirmek, Allah'a itibar etmek anlatılıyor. Allah'a karşı gelmeyip ona uymak söyleniyor. Bir karşı çıkmayış ve kabullenme isteyişi var.
Bakara/41
وَآمِنُواْ بِمَا أَنزَلْتُ مُصَدِّقاً لِّمَا مَعَكُمْ وَلاَ تَكُونُواْ أَوَّلَ كَافِرٍ بِهِ وَلاَ تَشْتَرُواْ بِآيَاتِي ثَمَن
اً قَلِيلاً وَإِيَّايَ فَاتَّقُونِ
Yanınızdakini doğrulayıcı olması için gönderdiğimize güvenin. Onu bilerek inkar edenlerin(küfredenlerin) ilki siz olmayın. Onu az bir değere satmayın. Bana takvalı olun(korunak edinin
Allah gönderdiği kitabın inkar edilmeyip kazanç için hile yapılmaması gerektiğini söylüyor. Gönderilen kitaba ihanet etmemek.
Bakara/42
وَلاَ تَلْبِسُواْ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُواْ الْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ
Hakkı bâtıla karıştırıp bildiğiniz halde gizlemeyin.
Buraya kadar olan ayetlerden anlaşılıyor ki konu Allah'ın vahyine karşı çıkmamak, onu batıl için reddetmemek ile ilgili. Allah tamamen vahye uymaktan ve ihanet etmemekten bahseder.
Bakara 43 e geri dönecek olursak, verilmesi gereken anlam.
Bakara/43
Takibi ayakta tutun, zekatı yerine getirin, direnmeden kabul edenlerle beraber direnmeden kabul edin.
Evet, Rüku kelimesi fiziki bir eğilme değil direnmeden kabul etmek anlamındadır. Üstelik rüku edenlerle beraber rüku derken toplu bir ibadete hiç bir atıf yoktur. Rüku fiziki bir kullanımda değildir burada da. Bağlam ve kullanım fiziki eğilmeye işaret etmiyor.
Bazılarının içinden sövüp saydırmaları bitmişse, Kuran'ın yaptığı tanımları anlamaya çalışmaya devam edelim.
Rüku kavramının tanımı olan her şey aynı zamanda salatın da tanımıdır. Salat rükuyu kapsayan şemsiye bir kavramdır çünkü. Yani rüku için yapılan tanımlama aynı zamanda salatın içeriğidir.
Bakara/44
أَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنسَوْنَ أَنفُسَكُمْ وَأَنتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ
İnsanlara birr'i(genişçe iyilik) emrediyorsunuz da kendinizi unutuyor musunuz? Halbuki o kitabı okuyorsunuz, hâla akıllanmayacak mısınız?
Bakara/45
وَاسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلاَّ عَلَى الْخَاشِعِينَ
Sabır ve salatla yardım isteyin. Kuşkusuz bu huşu duyanlardan başkasına büyük gelir.
Bu iki ayetten de salatın ne olduğunun daha da ayrıntısına ulaşıyoruz. Salat'ın içinde birr'i yerine getirmek, ve Kitabı okumak vardır. Okumak kelimesi تلو kelimesi ile ifade edilmiştir. Bu da düzgünce, belli bir yolda takip etmek, izini takip ederek okumak demek. Yani şuan yapmaya çalıştığımız gibi. Bu yazı çalışması da salat kavramına girer. Yani salat kavramı Kuran'ı öğrenmek için, her şeyini belli çizgide takip ederek okuyup çalışmayı içerir, ve bu ayetten aynı zamanda birr i yerine getirmeden de bunun geçerli olmayacağını, ancak birr i yerine getirince geçerli olacağını anlıyoruz. Aslında dikkatli okuduysanız birr in tanımını yapmıştık. Bakara 177 bu kavramı ve salatın içeriğini açıklar. Yani salat kavramının içinde kitabı tilavet etmek ve birr'i(iyiliği) yerine getirmek vardır.
Bakara/82
وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Güvenip düzeltici iyilik yapanlar(salihat) cennet ashabıdırlar, orada kalıcıdırlar.
Bakara/83
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لاَ تَعْبُدُونَ إِلاَّ اللّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُواْ لِلنَّاسِ حُسْناً وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنكُمْ وَأَنتُم مِّعْرِضُونَ
Hani İsrailoğulları'ndan misak(sağlam söz) almıştık. Allah'tan başkasına kul olmayacaksınız, anne babaya, yakınlık sahiperine, yetimlere, yoksullara güzel davranın. İnsanlara güzel söz söyleyin, Takibi ayakta tutarak arınmayı(zekatı) yerine getirin. Sonra içinizden azı dışında yüz çevirdiniz, sizler dönenlersiniz.
Yine salat'ın tanımını bu ayetlerde bulabiliyoruz. Zekat kelimesine burada olması gereken manayı verdik. زكو kökünden gelen zekat asli manada bereket artışı ve arınmadır. Salatı yapmak ve birr i yerine getirmek insanın arınıp temizlenmesini sağlayacaktır. Salat kelimesi kitabı okumak, takip etmek birr i yerine getirmektir, haliyle bakara 83 de salat kavramına girmektedir.
Bakara/125
وَإِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِّلنَّاسِ وَأَمْناً وَاتَّخِذُواْ مِن مَّقَامِ إِبْرَاهِيمَ مُصَلًّى وَعَهِدْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ أَن طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْعَاكِفِينَ وَا
لرُّكَّعِ السُّجُودِ
Hani beyti insanlara, dönüş yeri ve güven yeri olarak belirlemiştik. İbrahim'in makamından(konumundan) kendinize salat yeri(takip yeri) edinin demiştik. İbrahim ve İsmail ile beytimi tavaf edenler, ibadete adananlar, rüku ve secde edenler için temiz tutulmasında ahidleşmiştik.
Tavaf kavramı burada karşımıza çıksa da bu hacc ile ilgili bir kavram olduğu ve uzun bir konu olduğu için değinmeyeceğim. Sadece salat kavramı ile ilgili olan kısma değineceğim. Burada secde kelimesi önümüze çıkmakta, bunun için ise başka ayetlere bakmamız gerekmektedir.
سجد/sin-cim-dal kelimesinin asıl anlamı "boyun eğmek" şeklindedir. Bu kelime verilen emre rıza göstermek anlamı da taşımaktadır. Yere kapanma gibi bir anlamı yoktur. Buradan bile aslında ne olmadığı açıktır. Bugün akla gelen secde kavramı gelenek tarafından yüklenmiş bir şeydir.
Ali imran/43
يَا مَرْيَمُ اقْنُتِي لِرَبِّكِ وَاسْجُدِي وَارْكَعِي مَعَ الرَّاكِعِينَ
Ey Meryem rabbine gönülden itaat et, secde et ve rüku edenlerle beraber rüku et.
Burada gönülden itaat diye çevrilen kelimemiz قنت/kaf-nun-te dir. Gönülden bağlanma ve her zaman itaat halinde olmayı ifade eder.
Secde kelimesi boyun eğmek kelime anlamından emre uymak, emri yerine getirmek anlamındadır.
Ali imran/43
Ey Meryem rabbine gönülden itaat et, emre amade ol ve direnmeden kabul edenlerle beraber direnmeden kabul et.
Nahl/49
وَلِلّهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مِن دَآبَّةٍ وَالْمَلآئِكَةُ وَهُمْ لاَ يَسْتَكْبِرُونَ
Göklerde olan ve yerde olan canlılardan ve meleklerden ne varsa hepsi Allah'a secde ederler(boyun eğerler). Onlar asla büyüklük taslamazlar.
Nahl/50
يَخَافُونَ رَبَّهُم مِّن فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
Üstün olan rabblerinden korkarlar, emredilen şeyi yaparlar.
Secde, yani boyun eğme kelimesi emre uymak, isteneni yapmak anlamında kullanılmıştır. Allah'ın emirlerine teslim olmayı, emrettiği işleri yapmayı ifade etmektedir. Mescid de kelime anlamı itibariyle "boyun eğinilen yer" "emre uyulan yer" anlamı taşımaktadır.
Bakara/34
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلاَئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ
Sonra meleklere Adem için/Adem konusunda boyun eğin dedik. İblis hariç hepsi boyun eğdiler. O karşı çıkıp büyüklendi, ve kafirlerden oldu.
Burada da Allah Adem konusunda emrine uyulmasını istemektedir. Geleneksel algıdaki yere kapanma, ibadet gibi bişey akla gelince sorun var gibi görünüyor, halbuki Allah, Adem nebi hususunda kendi emrine uyulmasını istiyor.
Bakara/30
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
Hani! Bir zamanlar Rabb'in, meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife tayin edeceğim." demişti. Melekler: orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birisini mi halife yapacaksın? Oysa biz Seni övgü ile yüceltip kutsuyoruz." Dediler. Allah: "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi.
Burada Erhan Aktaş mealini aldım.
Adem nebi halife atanıyor ve melekler başta bu işin olmaması gerektiğini düşünüyorlar. Bu tavırdan dolayı Allah, emre uymalarını ve bu görevin onun olmasını kabul etmelerini söylemiştir.
İnşikak/20-21-22
فَمَا لَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ وَإِذَا قُرِئَ عَلَيْهِمُ الْقُرْآنُ لَا يَسْجُدُونَ بَلِ الَّذِينَ كَفَرُواْ يُكَذِّبُونَ
Onlara ne oluyor ki güvenmiyorlar?, Kendilerine Kuran(öğreti) okunduğu(öğretildiği) zaman boyun eğmiyorlar(secde etmiyorlar) aksine, o kafirler yalanlıyorlar.
Burada da secde kelimesi yine boyun eğme/emre uyma, emri kabul etme anlamında kullanılmıştır. Secde kelimesi yere kapanma değil emre uymak, emri kabul etmek anlamındadır.
Bakara/125
...Beytimi tavaf edenler, ibadete adananlar, direnmeden kabul edenler ve emre uyanlar için temiz tutulmasında ahidleşmiştik.
Secde kavramı her zaman emre uyma, olarak geçmektedir, secde kelimesi de fiziki bir hareket ifade etmemektedir. Nahl/49-50 de secdenin tanımı da yapılmıştır.
Buradan itibaren aynı anlamı
ifade eden yerleri geçmeye çalışacağım.
Ahzab/56
إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Kesin şu ki Allah ve melekleri nebiye salla ederler, ey güvenmiş olanlar siz de ona tam bir teslimiyetle salla edin
Burada salat kelimesi kullanılmış. Bu ayeti salavata delil getirenler olmuştur. Allah dışında birine bir dua etmek veya bir insana dua etmek, ölü olana dua etmek tamamen şirktir ve kabul edilemez. Hele hele Allah'ın dua etmesi tam saçmalık olacaktır. Dua etmek yardım istemek, çağrıda bulunmaktır. Sonsuz Kudreti olan Allah'ın bunu yapması düşünülemez. Yusallune kelimesi arkasından gitmek/ikinci olmak anlamları vardır. Sürekli arkasında olmak ve terk etmemekten hareketle destek olmak manasına da gelir. Sürekli ve her zaman destek olmayı ifade eder.
Ahzab/56
إِنَّ الَّذِينَ يُؤْذُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَأَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا مُّهِينًا
Kesinlikle, Allah ve rasülüne eziyet edenleri Allah, dünya ve ahirette dışladı. Onlar için alçaltıcı azabı hazırladı.
"Dışladı" olarak çevrilen kelime لعن dir. Lanet etmek olarak çevrilir genelde, asıl anlamı dışlamak, uzaklaştırmaktır. Kuran bir sonraki ayette zıddıyla kullanım metodunu kullanmıştır. Salli kelimesi arkasından gitmek, ikinci olmaktan geliyordu. Dışlama ise tamamen uzaklaştırıp terk etmek demektir. Ahzab 56 burada kelimenin anlamını ortaya çıkarmaktadır. "Sürekli destek olma" manasında kullanılmıştır.
Ahzab/56
Allah ve melekleri nebiye sürekli destek olmaktadır, ey güvenler, siz de tam bir teslimiyetle sürekli destek olun.
Bakara/157
أُولَئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ
İşte rabblerinden onlara sürekli destekler ve rahmet vardır. İşte onlardır doğru yola ulaşanlardır.
Allah'a nebi için dua ettirenler, insanlara salavat diye saçmalık çektirenler, rasülü şirk aracı yapanlar acaba bunun için ne düşünürler? Madem salat dua etmek veya salavat çekmek, yalnız nebiye değil tüm iman edenlere farzdır. Yani Allah tüm müminlere dua eder, salavat çeker ve müminler de birbirine salavat çeker demektir. Samimiyseniz artık öğrendiniz, birbirinize de salavat çekmek zorundasınız, akşam bana salavatlarınızı bekliyorum :)
Burada da Allah sürekli şekilde desteklediğini söylemektedir. Salatın fiil hali salla kelimesi bu gibi durumlarda destek anlamına gelebilir. Kelimenin kökünde veya başka bir tanımlamasında destek yoktur. Salat kavramına her yerde destekleşme, yardımlaşma manası vermek yanlış olacaktır.
Nisa/77
تَرَ إِلَى الَّذِينَ قِيلَ لَهُمْ كُفُّواْ أَيْدِيَكُمْ وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُمْ يَخْشَوْنَ النَّاسَ كَخَشْيَةِ اللّهِ أَوْ أَشَدَّ خَشْيَةً...
Kendilerine ellerinizi çekin, takibi(salatı) ayakta tutun, arınmayı yerine getirin(zekat) denilen kimseleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazıldığı zaman bir kısmı Allah'a huşu duyar gibi hatta daha fazla insanlara huşu duydular....
Daha önce tanımını yaptığımız gibi salat vahye uymak, vahyi takip etmektir. Arınma diye meal verilen zekat kelimesine arınma denmesinin sebebi vahye uyarak insanların arınacak ve ceneti hak edecek olmasıdır. Kökü زكو olan kelime en başta bereket artışı ve arınmayı ifade etmesi. İsfihani de şöyle geçmektedir.
"İnsanların, Yüce Allah'ın hakkından fakirlere verdikleri malın adı olan zekat da bu anlamdan gelmektedir. Zekata bu ismin verilmesi, ondan dolayı umulan bereketten veya nefsin arındırılmasından; yani nefsin hayır ve bereketlerle olgunlaşmasından dolayıdır. Ya da bu her ikisinden dolayı ismi almıştır. Çünkü söz konusu olan bu her iki hayır da zekatta vardır."
Ragıp El isfihani sayfa 459
Taha/76
جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ جَزَاء مَن تَزَكَّى
İçinden ırmaklar akan Adn Cennetlerinde sürekli kalacaklar. İşte bu arınmış olanlara verilecek karşılıktır.
İşte bu ayette de arınma ve temizlenme olarak kullanılmıştır. Bereket verilip temiz olmak. Kelimenin aslı zaten budur. اتي kökü ise en başta gelmek anlamına gelmektedir. Bu kelime bir şeyi yerine getirmek veya o hale gelmek için de kullanılmaktadır.
Allah Nisa 77 de üzerlerine savaş yazıldığından bahsetmiştir. Yazıyı okuyanların savaş yazılmasının savunma savaşı olduğunu bildiğini varsaydığım için bunu anlatmayacağım. Sonuç olarak Allah'ın bir emrinden kaçınmalarını anlatıyor, yani vahyi takip etmek, ona uymaktan uzaklaşmış oluyorlar. Salat burada vahyin izini takip etmektir. Zekat ise vahyi takip ederek arınmayı ve bereketlenmeyi ifade eder.
Nisa/142
إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُواْ إِلَى الصَّلاَةِ قَامُواْ كُسَالَى يُرَآؤُونَ النَّاسَ وَلاَ يَذْكُرُونَ اللّهَ إِلاَّ قَلِيلاً
Münafıklar Allah'ı kandırmaya çalışırlar, aslında o onları kandırır. Salata durdukları zaman üşene üşene üşene dururlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı azca hatırlarlar(zikrederler).
Burada salat kelimesi de vahye uymak, Kuran'ı okumak, birr'i(iyiliği) yerine getirmek ile alakalıdır. Münafıklar vahye uyarmış gibi yapmaya çalışırlar. Burada da salat vahyin gereklerine uyma ile alakalıdır. Burada durma ifadesi niyetlenme, harekete geçme, yapmaya koyulma anlamındadır.
(Not: Bu yazı ilk yayınlandığında burada maide 6 ayeti verilip dua salatı denmişti. Hata yaptığım kanaatine varıp, gerçekte olması gerektiği gibi sonlara alacağım maide 6 ayetini. Nerede bu maide 6 derseniz, sonlara kadar sabredin.)
Maide/12
وَلَقَدْ أَخَذَ اللّهُ مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَآئِيلَ وَبَعَثْنَا مِنهُمُ اثْنَيْ عَشَرَ نَقِيبًا وَقَالَ اللّهُ إِنِّي مَعَكُمْ لَئِنْ أَقَمْتُمُ الصَّلاَةَ وَآتَيْتُمُ الزَّكَاةَ وَآمَنتُم بِرُسُلِي وَعَزَّرْتُمُوهُمْ وَأَقْرَضْتُمُ اللّهَ قَرْضًا حَسَنًا لَّأُكَفِّرَنَّ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَلأُدْخِلَنَّكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ فَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ مِنكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاء السَّبِيلِ
Elbette Allah İsrailoğullarından sağlam söz aldı onlardan 12 temsilci gönderdik. Ve Allah " sizinle birlikteyim, eğer takibi(salat) ayakta tutarsanız , arınmayı yerine getirirseniz, elçilerime güvenir ve yardım ederseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz , günahlarınızı örter ve içinden ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim küfrederse düz yoldan sapmış olur.
Maide/13
فَبِمَا نَقْضِهِم مِّيثَاقَهُمْ لَعنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةً يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَن مَّوَاضِعِهِ وَنَسُواْ حَظًّا مِّمَّا ذُكِّرُواْ بِهِ وَلاَ تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلَىَ خَآئِنَةٍ مِّنْهُمْ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنْهُمُ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
(Erhan Aktaş)
Anlaşmalarını bozmalarından dolayı onlara lanet ettik ve kalplerini katılaştırdık. Kelimeleri bağlamlarından kopararak çarpıtıyorlar, öğütlendikleri şeyden nasiplenmeyi unuturlar, içlerinden çok azı hariç, daima onların hainlik ettiklerini görürsün. Yine de vazgeç ve yaptıklarına aldırma. Kuşkusuz Allah, iyi davrananları sever.
Burada da salat vahyi takip etmek ve gerekliliğine uymak anlamında kullanılmıştır.
Maide/58
وَإِذَا نَادَيْتُمْ إِلَى الصَّلاَةِ اتَّخَذُوهَا هُزُوًا وَلَعِبًا ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لاَّ يَعْقِلُونَ
Salata çağrıldığınız zaman onu alay ve eğlence yaparlar. Bu akletmeyen bir kavim oldukları içindir.
Burada salat kavramı vahyin üzerine çalışma ifade etmektedir. Yazının başlarında hatırlanacağı üzere Kuran'ı izini takip ederek okuma ve anlama çabasını da ifade etmektedir.
Maide/58
قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ هَلْ تَنقِمُونَ مِنَّا إِلاَّ أَنْ آمَنَّا بِاللّهِ وَمَا أُنزِلَ إِلَيْنَا وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلُ وَأَنَّ أَكْثَرَكُمْ فَاسِقُونَ
De ki ey ehli kitap. Allah'a,, bize indirilen ve bizden önce indirilen şeye güvendiğimiz için mi bize düşman kesiliyorsunuz? Oysa ki çoğunuz fasıktır(yoldan çıkmıştır.)
Bu ayet de bunu göstermektedir zaten. İndirilen kitap ile ilgili salata çağırma söz konusu. Allah'ın kitabını en iyi şekilde anlamak kitabı en iyi şekilde uygulamayı ve salatı yerine getirmeyi sağlayacaktır.
Enam/71(Erhan Aktaş meali)
قُلْ أَنَدْعُو مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَنفَعُنَا وَلاَ يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلَى أَعْقَابِنَا بَعْدَ إِذْ هَدَانَا اللّهُ كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاطِينُ فِي الأَرْضِ حَيْرَانَ لَهُ أَصْحَابٌ يَدْعُونَهُ إِلَى الْهُدَى ائْتِنَا قُلْ إِنَّ هُدَى اللّهِ هُوَ الْهُدَىَ وَأُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ
De ki: "Allah'ı bırakıp da bize faydası da zararı da olmayan şeylere mi yalvaralım? Allah, bizi doğru yola ilettikten sonra, ökçelerimiz üzerinde gerisin geri mi dönelim? Arkadaşlarının "Bize gel" diye doğru yola çağırdıkları; şeytanların ise ayartıp şaşırttığı kimse gibi mi olalım? De ki: "Doğru yol ancak Allah'ın gösterdiği yoldur. Ve biz Âlemlerin Rabb'ine teslim olmakla emrolunduk."
Enam/72
وَأَنْ أَقِيمُواْ الصَّلاةَ وَاتَّقُوهُ وَهُوَ الَّذِيَ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Takibi ayakta tutun ve onu korunak edinin(takvalı olun) odur huzuruna sürüleceğiniz.
Burada da vahyin gerekliliğine uymak ve vahyi çalışmakla ilgilidir.
Enam/161
قُلْ إِنَّنِي هَدَانِي رَبِّي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ دِينًا قِيَمًا مِّلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
De ki: " Rabbim beni doğru yola iletti. Ayakta olan bir dine hanif olan İbrahim'in mlletine(inanç yoluna). O ortak olanlardan/koşanlardan(müşriklerden)değildi.
Enam/162
قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
De ki kesinlikle benim takibim,odağım, hayatım ve ölümüm Alemlerin rabbi olan Allah içindir.
Burada da salatın vahye uymak, onu takip etmek, gerekliliklerini yerine getirmek olduğu açıktır.
Araf/169
فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ وَرِثُواْ الْكِتَابَ يَأْخُذُونَ عَرَضَ هَذَا الأدْنَى وَيَقُولُونَ سَيُغْفَرُ لَنَا وَإِن يَأْتِهِمْ عَرَضٌ مُّثْلُهُ يَأْخُذُوهُ أَلَمْ يُؤْخَذْ عَلَيْهِم مِّيثَاقُ الْكِتَابِ أَن لاَّ يِقُولُواْ عَلَى اللّهِ إِلاَّ الْحَقَّ وَدَرَسُواْ مَا فِيهِ وَالدَّارُ الآخِرَةُ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ
(Erhan Aktaş)
Onların yerine Kitap'a mirasçı olanlar, nasıl olsa bağışlanacağız diyerek dünyanın geçici menfaatlerini tercih ettiler; kendilerine buna benzer şeyler gelse, onu da tercih ederler. Onlardan, Kitap'a bağlı kalacaklarına ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyeceklerine dair söz alınmamış mıydı? Oysaki onlar, o Kitap'ta olanı okumuşlardı. Ahiret yurdu takva sahibi olanlar için daha hayırlıdır. Hala akletmeyecek misiniz?
Afaf/163
وَالَّذِينَ يُمَسَّكُونَ بِالْكِتَابِ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَ إِنَّا لاَ نُضِيعُ أَجْرَ الْمُصْلِحِينَ
Kitabı sıkıca tutup takibi ayakta tutan kimseler hakkında. Biz salih olanların ödüllerini boşa çıkarmayız.
Artık konu iyice anlaşılmıştır. Salat en genel manada vahye uymak ve Kuran'a çalışmaktır.
Hud/87
قَالُواْ يَا شُعَيْبُ أَصَلاَتُكَ تَأْمُرُكَ أَن نَّتْرُكَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا أَوْ أَن نَّفْعَلَ فِي أَمْوَالِنَا مَا نَشَاء إِنَّكَ لَأَنتَ الْحَلِيمُ الرَّشِيدُ
Dedier "Ey Şuayb, önderlerimizin(atalarımızın) kulluk ettiği şeyleri terk etmemizi ve mallarımızla istediğimiz şeyi yapmayı senin takibin mi emrediyor? Kesinlikle sen yumuşak huylu ve olgun biriydin.
Şuayb'a emreden takip ettiği yol, vahiy, tutunduğu kitaptır. Burada da salatın ne olduğu açıktır.
Şimdi de kelime anlamı olmayıp Allah'ın yüklediği anlam gelecek önümüze. Bunun için Musa kıssasına geçmemiz gerekir. Tanımları tamamlamadan vakitlere geçmek hata olacaktır.
Taha/14
إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
Kesinlikle ben Allah'ım. Benden başka ilah(kulluk edilecek) yoktur. Öyleyse bana kulluk et ve zikrim(bilgim) için salatı ayakta tut.
Taha/15
إِنَّ السَّاعَةَ ءاَتِيَةٌ أَكَادُ أُخْفِيهَا لِتُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعَى
(Erhan Aktaş)
Zamanını bildirmemiş olsam da herkesin yaptığının karşılığını görmesi için kuşkusuz ki o Sa'at gelecektir.
Taha/16
فَلاَ يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لاَ يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ فَتَرْدَى
Öyleyse ona inanmayan, tutku ve kuruntusuna uyan kimse, seni ondan alıkoymasın. Yoksa helak olursun.
Taha 14 te salatı ayakta tut deyip vahyi bir bilgi, duyrulması gereken bir bilgi veriyor. Taha 16 da ise Firavun'u kastederek, alıkoyulmamasını söylüyor. Namaz veya dua olması imkansızdır. Firavun'dan gizlenmiş ve uzakta olan Musa nebinin dua etmekten başına bişey gelecek değildir. Burada salata vahyi duyurup destek olma anlamı yüklenmiştir. Bu ayette vahyi duyurma göreviyle ilgili bir anlam yüklenmiştir.
Ankebut/45
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
Kitaptan sana vahyedilen şeyi tilavet et. Salatı ayakta tut(vahye çalış) Salat(vahye çalışmak) aşırılıktan, münkerden(kötü olan) meneder. Kesinlikle Allah'ın zikri(kitaptaki bilgiler) en büyüktür. Allah ne yapıyor iseniz bilir.
İşte burada salat Kuran'ı okuyup vahyi anlama çabasını anlatmaktadır, vakitlerle farz olan ibadette budur. Kuran'ı tilavet et diyerek salatın bir diğer anlamını vermektedir. Vahye çalışmak, anlamaya çabalamak ve bundan dolayı uygulamak bizi aşırılıklardan ve kötülüklerden alıkoyar. Kötülükten uzak tutan salat budur. Burada zikir de Allah'ın kitabıdır.
Nahl/44
بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Açık kanıtları ve zeburları indirdik. Sana da zikri indirdik ki, insanlara sana indirilen şeyi açıkça gösteresin. Böylece derince düşünürler.
Enam/90
أُوْلَئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللّهُ فَبِهُدَاهُمُ اقْتَدِهْ قُل لاَّ أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِنْ هُوَ إِلاَّ ذِكْرَى لِلْعَالَمِينَ
İşte bunlar Allah'ın doğru yola ilettikleridir. Onların yoluna uy. De ki:" Buna karşılık sizden ücret istemiyorum. Bu ancak Alemler için zikirdir.
Hicr/98
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
Kesinlikle zikri biz indirdik ve onun koruyucusu da biziz.
Görüldüğü üzere salat vahyi çalışmak, kitabı anlamaya çabalamaktır. Bu salatı anlama çabasının kendisi bir salattır. Kitabı anlamadan kitaba uyulmaz çünkü. Bir şeye uymanın en önemli noktası onu anlamaktır. Zaten bu yüzden herkes çukurun içinde. Anlamaya çabalayan, vahye çalışan az. Kitabı bilmeden kitaba uyma çabasına girişiliyor. Halbuki en önemlisi kitabı öğrenmeye çalışmaktır, kitaba her zaman çalışıp bilgiyi arttırarak karanlıklardan aydınlığa çıkmaktır önemli olan.
Fatır/29
إِنَّ الَّذِينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللَّهِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَّن تَبُورَ
Kesinlikle Allah'ın kitabını tilavet edenler, takibi(vahye çalışmayı) ayakta tutanlar, rızıklandırdığımız şeyleri gizle ve açık harcarlar/infak ederler. Zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler.
Bu ayette de Kuran'a çalışmak, çabalamanın salat olduğu anlaşılabilir. Kuran'ı hayata geçirmek için en önemlisi onu anlamak olmalıdır. Diğer türlüsü olduğu için zaten insanlar yahudi dinini islam dini olarak yaşıyor.
Mearic/22
إِلَّا الْمُصَلِّينَ
Musallin(takip edenler) hariç
Mearic/23
الَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ
Onlar takiplerinde süreklidir.
Mearic/24
وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَّعْلُومٌ
Mallarında belli bir pay olanlardır/ayıranlar
Mearic/25
لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ
İsteyen ve mahrumlar için.
Musalli kelimesi genelde namaz kılanlar olarak çevrilir. Halbuki bu kelime takip eden, o yolu izleyen anlamına gelmektedir.
Müddessir/42
مَا سَلَكَكُمْ فِي سَقَرَ
Sizi Sakar'a sürükleyen nedir?
Müddessir/43
قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلِّينَ
Biz musallinlerden/takip edenlerden olmadık.
Müddessir/44
وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْكِينَ
Yoksula yedirenlerden olmadık
Müddessir/45
وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَائِضِينَ
(Yanlışlara) dalanlarla beraber dalanlardık
Müddessir/46
وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدِّينِ
Din/borç/hesap gününü yalan sayardık
Görüldüğü üzere burada da vahye uymayan, tersini yapıp kötülüklere dalanlardan bahsetmekte ve bunun için kullanılmaktadır.
Maun/4
فَوَيْلٌ لِّلْمُصَلِّينَ
Vay o takipçilerin/musallinlerin haline
Maun/5
الَّذِينَ هُمْ عَن صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ
Onlar salatlarında gaflettedirler
Maun/6
الَّذِينَ هُمْ يُرَاؤُ
ونَ
Onlar gösteriş yaparlar.
Burada da takip ettikleri yoldan, vahyin ve Allah'ın emri dışında davranışları olanlardan bahsetmektedir.
Hac/26
وَإِذْ بَوَّأْنَا لِإِبْرَاهِيمَ مَكَانَ الْبَيْتِ أَن لَّا تُشْرِكْ بِي شَيْئًا وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْقَائِمِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ
Hani İbrahim'i Beyt'in yerine yerleştirmiş, "Bana hiç bir şeyi ortak koşma, evimi tavaf edenler kıyam edenler(ayakta tutanlar) rüku edenler/direnmeden kabul edenler ve secde edenler/emre uyanlar için temiz tut" demiştik.
Burada da kıyam kavramı ayakta tutan olarak geçiyor. İkame/ayakta tutun emrinin isimleşmiş halidir. Yani kıyam dini uygulamak, vahyi sürekli hale getirmeye çabalamak, din için çaba göstermektir.
Hac/27
وَأَذِّن فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِن كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ
İnsanlar içinde haccı duyur. Gerek göç eden gerek üzerinde zayıf düşmüşlük olan herkes, her türlü derin yoldan sana gelsin.
Not
Bu mealin gerekçesini "hacc 27:Damirin yorgun binekler mi?" Postumda anlatmıştım.
Hac/28
لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ فِي أَيَّامٍ مَّعْلُومَاتٍ عَلَى مَا رَزَقَهُم مِّن بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْبَائِسَ الْفَقِيرَ
Erhan Aktaş
Bunun kendilerine sağlayacağı yararlara tanık olsunlar. Ve kendilerine rızık olarak verilen hayvanlar üzerine belli günlerde Allah'ın adını ansınlar. Böylece onlardan yiyin, muhtaç ve yoksul olanları doyurun.
Görüleceği üzere dinin emirlerini ayakta tutmaz yerine getirme ile ilgili bir kullanım olduğu görülüyor. Zaten kıyam eden şeklinde kullanım nadirdir. Yani ayakta durmak da fiziki bir kullanım değildir.
Şimdi ise vakitlere gelelim.
Bakara/238
حَافِظُواْ عَلَى الصَّلَوَاتِ والصَّلاَةِ الْوُسْطَى وَقُومُواْ لِلّهِ قَانِتِينَ
Salatları, özellikle orta salatı koruyun.Allah'a gönülden bağlı olmaya özen gösterin.
Özellikle diye meal verilmesinin sebebi "و" vav bağlacının vurgu için kullanılıyor olmasıdır. Salavat şeklinde çoğul, özellikle Salatı vusta dan bahsetmektedir. Bir çok kişi burada salatı vustayı en güzel salat olarak, Cuma salatına işaret ettiğini söyleyeceklerdir. Vusta'nın en kök anlamı ortada, merkezi olan şeklindedir. Cuma Salat'ının hangi kıssaya bağlantılı olduğu görülürse Cuma salatı olduğu fikrinin doğru olmadığı görülecektir. Cuma salatı, Musa nebiyi ve İsrailoğullarını, kutsal topraklara girmek üzere iken yoldan dönüp Musa nebiyi ve Harun nebiyi yüzüstü bırakmalarının üzerine inmiştir.
Kasas/4
إِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْأَرْضِ وَجَعَلَ أَهْلَهَا شِيَعًا يَسْتَضْعِفُ طَائِفَةً مِّنْهُمْ يُذَبِّحُ أَبْنَاءهُمْ وَيَسْتَحْيِي نِسَاءهُمْ إِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ
Kesinlikle Firavun, o yerde ehlini gruplara ayırdı, bir kısmını güçsüzleştiriyor, oğullarını boğazlartıyor, kadınlarını sağ bırakıyor/hayasızlık yapıyordu. Kesinlikle o bozgunculardandı.
Kasas/5
وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ
Biz ise onlara güçsüzleştirilenlere iyilikte bulunmak ve onları o yerde önderler ve varisler kılmak istiyorduk.
Kasas 5 de "o yerde" diye çevrilen yerde anlaşılan şey Firavun'un ülkesi olmuştur. Burada "الارض" yazmaktadır. Belirli bir isimdir. Burada o yerden kasıt kutsal topraklar yani mescidi haramdır.
Maide/20
وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ اذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَعَلَ فِيكُمْ أَنبِيَاء وَجَعَلَكُم مُّلُوكًا وَآتَاكُم مَّا لَمْ يُؤْتِ أَحَدًا مِّن الْعَالَمِينَ
Hani Musa, kavmine: "Ey kavmim! Allah'ın size verdiği nimetleri hatırlayın. Hani O, içinizden nebiler seçti; sizi melikler yaptı ve alemlerden hiç kimseye vermediği birçok şeyi size verdi." dedi.
Maide/21
يَا قَوْمِ ادْخُلُوا الأَرْضَ المُقَدَّسَةَ الَّتِي كَتَبَ اللّهُ لَكُمْ وَلاَ تَرْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِكُمْ فَتَنقَلِبُوا خَاسِرِينَ
Ey kavmim! Allah'ın, sizin için yazdığı, kutsal topraklara girin. Gerisin geri dönmeyin. Yoksa ters yüz olarak hüsrana uğrarsınız.
Maide/22
قَالُوا يَا مُوسَى إِنَّ فِيهَا قَوْمًا جَبَّارِينَ وَإِنَّا لَن نَّدْخُلَهَا حَتَّىَ ي
َخْرُجُواْ مِنْهَا فَإِن يَخْرُجُواْ مِنْهَا فَإِنَّا دَاخِلُونَ
Ey Musa! "Kuşkusuz, orada çok zorlu bir halk var. Onlar, oradan çıkmadıkça, biz oraya asla girmeyiz. Eğer çıkarlarsa, o zaman hemen gireriz." dediler.
Maide/23
قَالَ رَجُلاَنِ مِنَ الَّذِينَ يَخَافُونَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِمَا ادْخُلُواْ عَلَيْهِمُ الْبَابَ فَإِذَا دَخَلْتُمُوهُ فَإِنَّكُمْ غَالِبُونَ وَعَلَى اللّهِ فَتَوَكَّلُواْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Korkanların içinden, Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki kişi, şöyle dedi: "Onların üzerine bildik kapıdan girin. Eğer oraya girerseniz, o zaman galip gelirsiniz. Eğer iman edenlerseniz, Allah'a tevekkül edin.".
(Erhan Aktaş meali)
Cuma(toplanma) günü çağrılan Allah'ın zikri(öğüdü) budur. Allah Musa nebiyi göndererek İsrailoğullarını kurtarmış, bir sürü hata yapmalarına rağmen bağışlamış, Kutsal topraklara gelmelerini sağlamıştır. Allah oraya girme emri verince ise bu emirden caymışlardır. Eskiden uğradıkları eziyetleri Allah'ın onlar için yaptıklarını, Musa nebinin, Harun nebinin tüm uğraşını görmezden gelmiş ve yollarından dönmüşlerdir.
Cuma/2
هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُوا مِن قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Ümmilere(başkentlilere/mescidi haram bölgesi) kendilerinden olan, ayetlerini okuyan, onlara kitabı ve hikmeti öğreten/bildiren bir rasül gönderen odur. Onlar daha önce açıkça görülen bir sapkınlıktalardır.
Cuma/4
ذَلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ
İşte bu, Allah'ın dilediği kimselere verdiği lütfudur. Allah, büyük lütuf sahibidir.
Cuma/5
مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
Tevrat'a uymakla yükümlü kılınıp da yükümlülüğünü yerine getirmeyen kimselerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeklerin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalanlayan toplumun düştüğü durum ne kötüdür. Allah, zalim toplumu doğru yola iletmez.
İşte bu ayet Kutsal topraklara girme, orayı hacca açma, sorumluluk alma ile ilgilidir. Allah'ın emrini, vahyini yerine getirmek ve yaptığı iyiliklerin karşılığını vermek. Buradaki yükümlülük Mescidi harama, beyte girme sorumluluğudur. Orası da insanların toplanma ve tüm sorunlarını çözme yeridir. İnsanların kendilerini güvende hissedip herkesin eşit olacağı yer, tüm insanlığın çağrılacağı yer.
Ve abdest ayeti olarak bilinen Maide 6 ayetiyle alakalı yer de burasıdır. İlk önce Maide 6 yı ele alıp sonra ise bağlamına bakılacaktır.
Maide/6
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلاةِ فاغْسِلُواْ وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُواْ بِرُؤُوسِكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ إِلَى الْكَعْبَينِ وَإِن كُنتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُواْ وَإِن كُنتُم مَّرْضَى أَوْ عَلَى سَفَرٍ أَوْ جَاء أَحَدٌ مَّنكُم مِّنَ الْغَائِطِ أَوْ لاَمَسْتُمُ النِّسَاء فَلَمْ تَجِدُواْ مَاء فَتَيَمَّمُواْ صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُواْ بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُم مِّنْهُ مَا يُرِيدُ اللّهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُم مِّنْ حَرَجٍ وَلَكِن يُرِيدُ لِيُطَهَّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Erhan/Aktaş meali
Ey iman edenler! Salata durduğunuz zaman, yüzlerinizi ve ellerinizi -dirseklerinizle beraber- yıkayın. Başlarınızı ve -aşık kemiklerinizle beraber- ayaklarınızı mesh edin. Eğer cünüpseniz; tam olarak temizlenin.Eğer hastaysanız veya yolcuysanız veya sizden biriniz tuvaletten geldiyse veya kadınlarınızla ilişkiye girdiyseniz; o anda su bulamadıysanız, temiz kumla teyemmüm edin; onunla ellerinizi ve yüzlerinizi mesh edin. Allah size herhangi bir zorluk dilemiyor. Ancak sizi tertemiz etmek ve üzerinize nimetini tamamlamak istiyor. Umulur ki şükredersiniz.
(Mealin tamamının doğru olup olmadığı ayrı bir konudur, önemli olan konunun anlaşılması)
Maide 6 ayeti, İsrailoğullarının Kutsal topraklara(mescidil haram) girmesiyle ilgilidir. Yani cuma(toplanma) salatı(takibi) ile ilgilidir. Cuma 9 ayetinde Allah'ın zikrine koşma, Mescidi harama girme zamanı, insanların bir araya gelme zamanını anlatmaktadır. Yani hacc zamanı Mescidi harama girerken uygulanacak şeydir.
Maide/2
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تُحِلُّواْ شَعَآئِرَ اللّهِ وَلاَ الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلاَ الْهَدْيَ وَلاَ الْقَلآئِدَ وَلا آمِّينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِّن رَّبِّهِمْ وَرِضْوَانًا وَإِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُواْ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ أَن صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ أَن تَعْتَدُواْ وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْ عَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Elmalılı(sadeleştirilmiş)
Ey iman edenler, ne Allah'ın şearine, dini merasimlerine, ne haram aya, ne kurbanlık hediyelere, ne gerdanlıklarına, ne de Rablerinin gerek nimetini, gerekse hoşnutluğunu arayarak Beyt-i Haram'a doğru gelenlere sakın saygısızlık etmeyin! İhramdan çıktığınızda, isterseniz avlanın. Sizi Mescid-i Haram'dan alıkoydular diye bazılarına karşı beslediğiniz kin, sakın sizi tecavüze sevketmesin! İyilik ve takva sahibi olmada yardımlaşın, günah ve sınırı aşmada yardımlaşmayın! Allah'tan korkun; çünkü Allah'ın cezası çok çetindir.
Ayetin geçtiği bağlam burasıdır, ve Mescidil Haram'a girme zamanı olduğu ve cuma salatının hacc zamanı olduğu da bellidir. Peki, Mescidil Haram'dan alıkoyan toplum kimdir?
Maide/22
قَالُوا يَا مُوسَى إِنَّ فِيهَا قَوْمًا جَبَّارِينَ وَإِنَّا لَن نَّدْخُلَهَا حَتَّىَ يَخْرُجُواْ مِنْهَا فَإِن يَخْرُجُواْ مِنْهَا فَإِنَّا دَاخِلُونَ
Ey Musa! "Kuşkusuz, orada çok zorlu bir halk var. Onlar, oradan çıkmadıkça, biz oraya asla girmeyiz. Eğer çıkarlarsa, o zaman hemen gireriz." dediler.
Maide/23
قَالَ رَجُلاَنِ مِنَ الَّذِينَ يَخَافُونَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِمَا ادْخُلُواْ عَلَيْهِمُ الْبَابَ فَإِذَا دَخَلْتُمُوهُ فَإِنَّكُمْ غَالِبُونَ وَعَلَى اللّهِ فَتَوَكَّلُواْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Korkmuş olan kimselerden, Allah'ın nimet verdiği iki yaya gezen(erkek) dedi ki: " Onlara rağmen kapıdan(girişten) girin. Eğer onlara rağmen girerseniz kesinlikle siz kazanırsınız. Allah'a tevekkül edin, eğer güvenmiş idiyseniz.
Maide 6 da da Mescidil haram dan alıkoyan topluluk da bu bağlamda geçmektedir.
Maide/8
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ لِلّهِ شُهَدَاء بِالْقِسْطِ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلاَّ تَعْدِلُواْ اعْدِلُواْ هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Ey güvenmiş olan kimseler, adaetli şahitliği ayakta tutucu olun. Bir kavme karşı olan kininiz sizi suça sevk etmesin. Adaletli davranıp, adil olun!. Bu daha yakındır korunak edinmeye. Allah'ı korunak edinin. Kesinlikle Allah, yapıyor olduğunuz şeylerden Haberdar olandır.
Sanırım konu tamamen anlaşılmıştır.
Bakara/58
وَإِذْ قُلْنَا ادْخُلُواْ هَذِهِ الْقَرْيَةَ فَكُلُواْ مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ رَغَداً وَادْخُلُواْ الْبَابَ سُجَّداً وَقُولُواْ حِطَّةٌ نَّغْفِرْ لَكُمْ خَطَايَاكُمْ وَسَنَزِيدُ الْمُحْسِنِينَ
ErhanAktaş meal
Hani: "Şu şehre girin, orada dilediğinizden bol bol yiyin. O kapıdan secde ederek girin. Ve bizi bağışla deyin ki Biz de hatalarınızı bağışlayalım. İyilik yapanlara daha fazlasını vereceğiz." demiştik.
Bakara/59
Erhan Aktaş meali
فَبَدَّلَ الَّذِينَ ظَلَمُواْ قَوْلاً غَيْرَ الَّذِي قِيلَ لَهُمْ فَأَنزَلْنَا عَلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ رِجْزاً مِّنَ السَّمَاء بِمَا كَانُواْ يَفْسُقُونَ
Fakat zalimler, sözü, söylenenden başka bir şekle soktular. O zalimlere, doğru yoldan sapmalarına karşılık gökten bir azap indirdik.
Tekrar konumuza dönecek olursak, Maide 6 ayeti Cuma salatı için söylenendir. Fakat bu, her hafta toplanma ve yardımlaşma değil, Mescidil harama girerken yapılması gereken şeydir. Maide 2 de zaten hacc zamanını anlatıyor. Yani hacc zamanı Mekke'ye girerken yapılması gereken şeydir abdest almak. Abdest ayeti hacc için ve Mescidl Haram'a girmek için geçerli olan kuraldır.
Cuma/9
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِي لِلصَّلَاةِ مِن يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Ey iman etmiş olanlar, Toplanma(cuma) günü takip(vahye uyma) için çağrı yapıldığı zaman alışverişi(çıkarlarınızı) bırakıp Allah'ın zikrine koşun. Bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.
Maide 2 de haccdan bahsedildiği ve Mescidil harama girmek için abdest almanın gerekli olduğu bellidir. Cuma(toplanma) günü Haram aylarda hacca gittiğimiz ve orada toplandığımız gündür. Zaten insanlığın toplanma yeridir orası.
Hacc/27
وَأَذِّن فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رَحَّالًا وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِن كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ
İnsanlar için de haccı duyur. Gerek göç eden gerek üzerinde zayıflık olan herkes, her türlü derin yoldan sana gelsin.
(Mealin gerekçesi için, https://www.instagram.com/muslim_felsefe/p/CUDEa3PMAcW/?utm_medium=copy_link
Bakabilirsiniz.)
Maide 6 da toplanma salatı vahye uymak için hacc zamanı Mescidil Haram'a girmek için toplandığımız, girmek için de temizlenmemiz gerektiğini anlatan ayettir.
Cuma/6
قُلْ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ هَادُوا إِن زَعَمْتُمْ أَنَّكُمْ أَوْلِيَاء لِلَّهِ مِن دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Deki: "Ey (yolundan)dönmüş olanlar. Eğer yalnızca kendinizin Allah'ın velileri olduğunu iddia ediyorsanız,eğer doğru söyleyenlerden iseniz ölümü isteyin
"Dönmüş olanlar" olarak çevirdiğim kelime. "هَادُوا"/"hadu" kelimesidir. Bu kelime yahudi olarak çevrilemez çünkü fiildir. Bu kelime tevbe etmek, dönmek, dönüş yapmak, anlaşmaya varmak anlamlarındadır. İsrailoğulları yollarından döndükleri için, ihanet ettikleri için onlara ellezine hadu/dönmüş olanlar denmiştir. Bir din ismi değil bir fiildir. Kutsal topraklara/mescidi harama girmeyip, ihanet ettikleri için denmiştir.
Maide/24
قَالُواْ يَا مُوسَى إِنَّا لَن نَّدْخُلَهَا أَبَدًا مَّا دَامُواْ فِيهَا فَاذْهَبْ أَنتَ وَرَبُّكَ فَقَاتِلا إِنَّا هَاهُنَا قَاعِدُونَ
(Erhan Aktaş)
Ey Musa! "Onlar, orada oldukları sürece biz oraya asla girmeyiz; haydi sen git, sen ve Rabb'in birlikte savaşın. Kuşkusuz, işte biz buradan öteye gitmeyiz." dediler.
Maide/25
قَالَ رَبِّ إِنِّي لا أَمْلِكُ إِلاَّ نَفْسِي وَأَخِي فَافْرُقْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ
Dedi: "Ey Rabb'im! Kendimden ve kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. O halde bizimle fasık halkın arasını ayır.".
Maide/26
قَالَ فَإِنَّهَا مُحَرَّمَةٌ عَلَيْهِمْ أَرْبَعِينَ سَنَةً يَتِيهُونَ فِي الأَرْضِ فَلاَ تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ
"Onlar, oradan kırk yıl yoksun kalacaklar." dedi. Onlar, o yerde şaşkınlık içinde dolaşacaklar. Artık fasık olan toplumun durumuna üzülme.
Cuma/8
قُلْ إِنَّ الْمَوْتَ الَّذِي تَفِرُّونَ مِنْهُ فَإِنَّهُ مُلَاقِيكُمْ ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
De ki: Kendisinden kaçtığınız ölüm, kesinlikle karşınıza çıkacaktır. Sonra, görünmeyen ve görünen her şeyi bilene döndürüleceksiniz. O, size yaptıklarınızı haber verecektir.
Bu ayet savaşmaktan kaçmalarından dolayı inen bir ayettir. Yollarından dönmüş ve kaçmışlardır.
Cuma/9
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِي لِلصَّلَاةِ مِن يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Ey iman etmiş olanlar, Toplanma(cuma) günü takip(vahye uyma/kitabı öğrenme) için çağrı yapıldığı zaman alışverişi(çıkarlarınızı) bırakıp Allah'ın zikrine koşun. Bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.
İşte bu ayetlerde maide 20-21 ile bağlantılı ayetlerdir. Burada emredilene boyun eğme, emre uyma şeklindedir. Buradaki salat Allah'ın vahyini dinleyip onu ikame etmek/ayakta tutmak yani uygulamaktır.
Cuma/10
فَإِذَا قُضِيَتِ الصَّلَاةُ فَانتَشِرُوا فِي الْأَرْضِ وَابْتَغُوا مِن فَضْلِ اللَّهِ وَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيرًا لَّعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Salatı ayakta tuttuğunuz(vahyi yerine getirdiğiniz zaman) hemen o yerde(kutsal topraklar) yayılın(yerleşin) Allah'ın lütfunu isteyin. Allah'ın zikrini(vahyini)unutmayın, böylece kurtuluşa ulaşırsınız.
Cuma 10 ayeti o yerde yerleşmeyi, oraya girmeyi ifade etmektedir.
Cuma/11
وَإِذَا رَأَوْا تِجَارَةً أَوْ لَهْوًا انفَضُّوا إِلَيْهَا وَتَرَكُوكَ قَائِمًا قُلْ مَا عِندَ اللَّهِ خَيْرٌ مِّنَ اللَّهْوِ وَمِنَ التِّجَارَةِ وَاللَّهُ خَيْرُ الرَّازِقِينَ
Bir ticaret(kazanç) veya oyalanma gördükleri zaman seni ayakta bırakarak ona yöneldiler. De ki: "Allah katında(hakimiyetinde) olanlar oyalanma ve ticaret(çıkar)ten daha hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.
İşte Cuma 11 ayeti İsrailoğullarının dönmeleri ve Musa nebiyi terk etmelerini anlatmaktadır. Cuma ise haftanın bir adı değil toplanmanın olduğu, İsrailoğullarının Kutsal topraklara girme emri için toplandığı zamandır. Zaten önceden cuma diye haftanın bir günü yoktu. Bu bir olayı bir kıssayı anlatmaktadır, Cuma salatı diye haftada bir olan bir emir değil. Salatı vusta nın cuma salatı olduğunu iddia edenler için üzgünüm, salatı vusta orta salattır ve öğlen vaktidir.
Bana saydırmanız ,ulan cuma namazını da mı inkar ediyorsun aq modernisti, bu iyice uçtu, ulan bu da mı yanlış demeleriniz, içinizden sövmeleriniz bittiyse ilk önce nisa 101-102 ve 103'den vakitli farz olan salatın ne olduğuna bakıp ondan sonra ise bakara 238 den ve nur 58 den vakitleri öğrenelim. Bu arada, evet ,namaz yok Kuran'da.
Nisa/101
وَإِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الأَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَقْصُرُواْ مِنَ الصَّلاَةِ إِنْ خِفْتُمْ أَن يَفْتِنَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِنَّ الْكَافِرِينَ كَانُواْ لَكُمْ عَدُوًّا مُّبِينًا
O yerde/yeryüzünde yol vurduğunuz/sefere çıktığınız zaman, eğer bile bile inkar edenlerin(kafirler) size kötülüğünden korkarsanız salatı ihmal etmenizde/kısaltmanızda bir günah yoktur. Kesinlikle bile bile inkar edenler sizin açıkça görülen düşmanınızdır.
Bu ayet nisa 102 yi anlamakta çok çok önemlidir. Nisa 102 bize sanki, çarpışma anından bahsediyormuş gibi sunulur. Halbuki nisa 102 de çarpışma anından değil bir seferden, yolculuktan bahseder. Sefer bazen aylarca süren bir süreçtir. Savaş anı her zaman yoktur ama düşman saldırma korkusu vardır. Nisa 102 yi çarpışma anından bahsediyor gibi anlamak ayeti yanlış algılamamıza neden olmaktadır. Halbuki nisa 102 de çarpışma anından bahsetmemektedir.
Nisa/102
وَإِذَا كُنتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلاَةَ فَلْتَقُمْ طَآئِفَةٌ مِّنْهُم مَّعَكَ وَلْيَأْخُذُواْ أَسْلِحَتَهُمْ فَإِذَا سَجَدُواْ فَلْيَكُونُواْ مِن وَرَآئِكُمْ وَلْتَأْتِ طَآئِفَةٌ أُخْرَى لَمْ يُصَلُّواْ فَلْيُصَلُّواْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُواْ حِذْرَهُمْ وَأَسْلِحَتَهُمْ وَدَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ وَأَمْتِعَتِكُمْ فَيَمِيلُونَ عَلَيْكُم مَّيْلَةً وَاحِدَةً وَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن كَانَ بِكُمْ أَذًى مِّن مَّطَرٍ أ
َوْ كُنتُم مَّرْضَى أَن تَضَعُواْ أَسْلِحَتَكُمْ وَخُذُواْ حِذْرَكُمْ إِنَّ اللّهَ أَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا
İçlerinde olup salat'a durduğun(uyguladığın) zaman, onlardan bir taife seninle dursun, silahlarını da yanlarına alsınlar. Boyun eğdikleri/emre uydukları/secde ettikleri zaman arkanıza(yerlerine) geçsinler. Ve salat etmeyen diğer taife seninle beraber salat etsin. Tedbirlerini ve silahlarını da alsınlar. Bile bile inkar etmiş olanlar istediler ki silah ve mallarınızdan ğaflette olasınız.(uzak kalsanız), hemen baskına yönelsinler. Eğer yağmurdan ya da hastalıktan eziyet çekerseniz tedbirle beraber silahlarınızı bırakmanızda günah yoktur. Kesinlikle Allah, bile bile inkar edenlere aşağılık azabı hazırlamıştır.
Nisa 102 ayetinde en kritik kelime secde kelimesidir. Secde kelimesinin boyun eğmek ten gelip Kuran'da emri yerine getirme, emre uyma anlamında olduğunu görmüştük(nahl/49-50)
Zaten kelime anlamında yere kapanma gibi bir anlam yoktur. Gelenek(yahudilerden aşırdığı) namaz ritüelindeki yere kapanma ifadesini sonradan bu kelimeye yamamıştır.
Secde kelimesi sadece ve sadece emre uymak anlamında kullanılır Kuran'da, burada emir Kuran'daki emirlere uymak için ayetleri okuyup anlamak ve onlara uymaktır. Ve tekrar hatırlatmak gerekir, bu çarpışma anı değil uzun bir sefer yolculuğudur. Zaten baskından söz eder, çarpışma anında baskın olmaz, baskın fark ettirmeden gizlice olur. Yani buradaki salat ifadesi vahye çalışmak, kitaptaki emirlere uymak üzere onu okumak, idrak etmek şeklindedir. Savaşlarda ki emirlerle ilgili ayetlerin mealini direkt Erhan Aktaş mealinden alacağım.
Bakara/190
وَقَاتِلُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَكُمْ وَلاَ تَعْتَدُواْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبِّ الْمُعْتَدِينَ
Sizinle savaşanlara karşı siz de Allah yolunda onlarla savaşın. Ama haddi aşmayın. Kuşkusuz Allah, haddi aşanları sevmez.
Bakara/191
وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ وَالْفِتْنَةُ أَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِ وَلاَ تُقَاتِلُوهُمْ عِندَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ حَتَّى يُقَاتِلُوكُمْ فِيهِ فَإِن قَاتَلُوكُمْ فَاقْتُلُوهُمْ كَذَلِكَ جَزَاء الْكَافِرِينَ
Onları yakaladığınız yerde öldürün.Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkartın. Zaten, fitne öldürmekten daha kötüdür. Onlar, Mescid-i Haram çevresinde sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Eğer savaşırlarsa, siz de savaşın. İşte gerçeği yalanlayan nankörlere verilecek karşılık böyledir.
Bakara/192
فَإِنِ انتَهَوْاْ فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Eğer vazgeçerlerse, kuşkusuz, Allah, Bağışlayıcı, Rahmeti Kesintisiz Olan'dır.
Bakara/193
وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لاَ تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ لِلّهِ فَإِنِ انتَهَواْ فَلاَ عُدْوَانَ إِلاَّ عَلَى الظَّالِمِينَ
Fitne(savaş ihtimali)kalmayıp, din(düzen)tamamıyla Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.
Bakara/216
كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تَكْرَهُواْ شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تُحِبُّواْ شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْ وَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
Hoşunuza gitmese de savaş üzerinize yazıldı Olur ki, hoşunuza gitmeyen bir şeyde sizin için hayır, yine olur ki hoşunuza giden bir şeyde de sizin için şer vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
Nisa/71
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ خُذُواْ حِذْرَكُمْ فَانفِرُواْ ثُبَاتٍ أَوِ انفِرُواْ جَمِيعًا
Ey iman edenler! Önleminizi alın. Savaşa, küçük birlikler halinde veya topyekun olarak çıkın.
Nisa/74
فَلْيُقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللّهِ الَّذِينَ يَشْرُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا بِالآخِرَةِ وَمَن يُقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَيُقْتَلْ أَو يَغْلِبْ فَسَوْفَ نُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
Öyleyse, ahiret hayatını dünya hayatına tercih edenler, Allah yolunda savaşsınlar. Kim, Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, Biz, ona ileride büyük bir karşılık vereceğiz.
Nisa/75
وَمَا لَكُمْ لاَ تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاء وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا
وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيًّا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيرًا
Size ne oluyor da Allah yolunda ve: "Ey Rabb'imiz! Bizi halkı zalim olan bu beldeden çıkar, katından bize bir veli ver, bize katından yardım edecek kimseler ver" diyen mustaz'af erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmıyorsunuz?
Nisa/76
الَّذِينَ آمَنُواْ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُواْ أَوْلِيَاء الشَّيْطَانِ إِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَعِيفًا
İman edenler Allah yolunda savaşırlar, gerçeği yalanlayan nankörler de tağutun yolunda savaşırlar. O halde şeytanı evliya edinenlerle savaşın. Kuşkusuz, şeytanın hilesi/düzeni zayıftır.
Sanırım olay anlaşılmıştır, daha fazlası da vardır. Ama konunun anlaşılması için yeterlidir. Vahyi çalışarak ,Kuran'ı anlayarak emirlerine boyun eğiyorlar. Kuran'ı anlama ve vahye çalışma, bu şekilde ona uyma çabası Kuran'ın emridir. Nisa 102' de söylenen şey vahyi okuma, onun emirlerini öğrenip ona boyun eğme ile ilgilidir.
Nisa/103
فَإِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلاَةَ فَاذْكُرُواْ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَى جُنُوبِكُمْ فَإِذَا اطْمَأْنَنتُمْ فَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ إِنَّ الصَّلاَةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَّوْقُوتًا
Vahye çalışmayı(salatı) ayakta tutmayı yerine getirdiğiniz zaman ayakta, otururken, yanlarınız üzerindeyken/uzaktayken Allah'ı zikredin. Güvene kavuşur kavuşmaz vahye çalışmayı(salatı) ayakta tuttun. Şüphesiz vahye çalışmak(salat) güvenenler üzerine vakitli yazılmıştır(farz kılınmış/yasalaştırılmış)
Tüm müslimlerin üzerine farz olan salat budur işte. En büyük salat ve hiç bir koşulda terk edemeyeceğimiz, aşırılıktan ve kötülükten uzak tutan salat budur. Buradaki salat Kuran üzerinde çalışıp ona boyun eğmek, onu uygulamakla ilgili salattır.
Bakara/238
حَافِظُواْ عَلَى الصَّلَوَاتِ والصَّلاَةِ الْوُسْطَى وَقُومُواْ لِلّهِ قَانِتِينَ
Takipleri(vahye çalışma/salat), özellikle orta salatı koruyun. Allah'a gönülden bağlılıkla itaat edin.
Evet burada salat çoğul kullanılmış ve en az 3 den başlar. Fakat burada vav atfı vurgu belirtmek içindir, ayrıca bu salatı da demek için değil.
Şimdi alacağım meal onu tamamen kabul ettiğim anlamına gelmiyor(aldığım hiç biri) yalnızca konu ile ilgili kısımları anlatmak içindir, çünkü onların meallerini yapmak bir çok konuya ayrıyeten çalışmayı gerektirecektir. Şimdiki nur 58 meali de aynı şekilde.
Nur/58
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِيَسْتَأْذِنكُمُ الَّذِينَ مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ وَالَّذِينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنكُمْ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ مِن قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْرِ وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُم مِّنَ الظَّهِيرَةِ وَمِن بَعْدِ صَلَاةِ الْعِشَاء ثَلَاثُ عَوْرَاتٍ لَّكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّ طَوَّافُونَ عَلَيْكُم بَعْضُكُمْ عَلَى بَعْضٍ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
Ey iman edenler! Yeminle hak sahibi olduğunuz kimseler, sizden erginlik yaşına gelmemiş olanlar; şu üç vakitte, yanınıza girmek için sizden izin istesinler; sabah salatından önce, gün ortasında elbiselerinizi çıkardığınızda, akşam salatından sonra. Bu üç vakit "avret" vaktidir. Bunlar dışında birbirinizin yanına girip çıkmanızda siz ve onlar için bir sakınca yoktur. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklıyor. Allah, Her Şeyi Bilen'dir, En İyi Hüküm Veren'dir.
Burada sabah salatından ve akşam salatından bahsedilmektedir. Güneş doğmaya başlayınca, batmaya başlayınca olan namazlar. Bu ikisi burada belirtilmiştir. Vusta iki şeyin tam merkezini ifade etmektedir. Yani salatı vustanın öğle namazı olduğu açıktır. Günde 3 vakit Kuran'a çalışmak müminler üzerine farz olan bir şeydir. Müslimler üzerine farz olan salat budur. Ve geçelim nebiye emredilen salata
İsra/78
أَقِمِ الصَّلاَةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَى غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا
Güneşin sarkmasından gecenin karanlığına kadar salatı ayakta tut. Ve sabah'ın Kuran'ı(öğretisi) Kesinlikle sabah'ın Kuran'ı(öğretisi) şahitlidir.
Kuran kelimesi قرا/kaf-ra-elif kökünden gelip okumak/öğretmek manasına gelir. Kuran ise mastarlaşmış halidir. Kuran kelimesi öğreti anlamına gelmektedir. Burada özel isim olarak gelmemiştir. Yani sabah öğretisinden bahsetmektedir. Burada bahsedilen şey taha suresinde Kuran'ın salata yüklediği anlamla aynıdır. Nebinin vahyi duyurarak destek olma görevi. Kuran kelimesi bunun kanıtıdır. Güneşin sarkması ve gecenin kararmasına kadar olan bölüm akşam vaktidir. Yani bu vakitler müminler üzerine farz kılındığı söylenen vakitler değil nebinin vahyi tebliğ etme görevidir.
İsra/79
وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا
Sana fazladan(nafile) olarak gecenin bir kısmında uyan. Umulur ki rabbin seni güzel bir makama ulaştırır.
Teheccüd diye çevrilip teheccüd namazı olarak sunulan kelimenin kökü هجد dir ve uyanmak, uykudan kalkmak demektir. Yani gece kalkıp salatı sürdürmesini söylüyor, peki bu ayet hangi ayetle bağlantılıdır? Bu ayette de meal kullanılacaktır, önemli olan bağlantının kurulabilmesidir.
Müzemmil/20
إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَى مِن ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِّنَ الَّذِينَ مَعَكَ وَاللَّهُ يُقَدِّرُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ عَلِمَ أَن لَّن تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ عَلِمَ أَن سَيَكُونُ مِنكُم مَّرْضَى وَآخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْأَرْضِ يَبْتَغُونَ مِن فَضْلِ اللَّهِ وَآخَرُونَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ اللَّهِ هُوَ خَيْرًا وَأَعْظَمَ أَجْرًا وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Rabb'in senin gecenin üçte ikisinden daha azında kalktığını biliyor; yarısında ve üçte birinde. Seninle beraber bulunanlardan bir grubun da. Geceyi ve gündüzü takdir eden Allah'tır. Onu asla hesaplayamayacağınızı bildi de tevbenizi kabul etti. O halde ilahi mesajı gücünüz yettiğince insanlara ulaştırmaya çalışın. Ayrıca Allah, içinizden kimin hasta olduğunu bilmektedir. Kiminizin Allah'ın lütfundan rızkını aramak için yeryüzünde çalışmaya, kiminizin de kendisini Allah yolunda feda etmeye çıktığını bilmektedir. O halde gücünüz yettiğince onu* nakletmeye, duyurmaya çalışın. Salatı ikame edin, zekatı verin. İyi bir ödünçle Allah'a ödünç verin. Kendiniz için hayır olarak ne verirseniz, ödül olarak Allah'ın katında onu daha hayırlısıyla ve daha büyüğüyle bulursunuz. Allah'tan bağışlanma dileyin. Kuşkusuz Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Rahmeti Kesintisiz'dir.
Erhan Aktaş'ın vahyi duyurma olarak çevirdiği kelimi فَاقْرَؤُوا/fekrau keliesidir. قرا kökünden gelip öğretmek demektir. Bu kelime okuma yoluyla insanlara bir şeyleri öğretmeyi, onlara duyurmayı anlatmaktadır. Ayette de açıkça görüleceği üzere gece vakti nebi ve bazı yanında olan müminler vahyi insanlara duyurmaya çalışıyor. Müzemmil 20 namazda Kuran okumayı, veya namazda kolay geleni okumayı değil insanlara anladıkları, kolayca anlayabildiklerini ulaştırmayı, okumayı, böylece vahyi duyurmayı söylemektedir. Buradaki salat da vahyi duyurma salatıdır. İsra /78-79 vahyi duyurma ile alakalıdır. Yani nebiye farz kılınanlar vahyi tebliğ etme ile ilgilidir. Hud 114 de aynı şekikde. Yani burada bahsedilenler ne namaz ne de nisa 103 de tüm müminlere vakitli farz olan vahyi öğrenme ve çalışma salatıdır. Müzemmil 20 nebimizin vahyi duyurma çabasını anlatmaktadır. isra 79 da gece kalkmasını söylemesi ve burada da gece vahyi anlatma çabasını anlatması anlamını ortaya koymaktadır. Zaten bu emir direkt nebimize söylenmektedir. Ey müminler gibi bir ifade yoktur, Kuran rasüllerin kıssalarını ve çabalarını anlatıp bize bu şekilde örnek olmalarını sağlamaktadır.(tevrat ve incil diye yutturulan tanah ve evanjel veya rasül adına yalanlar uydurulan hadis kaynaklarından bakmamamız ve sadece Allah'ın vahyinden öğrenmemiz için).
Hud/114
وَأَقِمِ الصَّلاَةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِّنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ
Gündüzün iki tarafında ve ve gecenin yakınlarında vahyi duyurmayı(salatı) ayakta tut. İyilikler denk olan kötülüğü giderir. Bu aklında tutanlara zikirdir(akılda tutulacak bilgi)
Gündüzün iki tarafı sabah ve akşam olma durumudur.(akşam güneşin sarkmasıdır, havanın kararması değil.) Gecenin de yakınlarında geceden sonraki kısımlarda vahyi duyurması ile ilgilidir. Yani nebimiz kafasına estiği gibi değil belirli vakitlerde farz olan vahyi duyurmayı yerine getirir ve uğraşırdı. İşte bu ayetler vahyi duyurma çabasıdır. Taha 130/Rum 17-18 gibi ayetler de salat vakti değildir. Bunlar ayrı çalışma konularıdır.
Evet Kuran'da, İslamda namaz yoktur. Namaz da diğer her şey gibi yahudilerden aşırma bir ibadettir. Zaten günümüzde islam denilen şey yahudilikten alınmadır. Kuran çalışmak yerine belli ritüel ve belli sözler verilerek oyalama çabasıdır. Her şey gibi salatında içi tamamen boşaltılmıştır.
Salat en şemsiye mana ile takip etme yani vahye uyma vahyi takip etme, rehber edinmedir. Kıyame 31 de de yoluna uyma anlamında kullanılmıştır. Emre uyma, Kuran'ı kabul etme, dini ayakta tutma, vahyi duyurma ve destek olmayı içermektedir. Belirli vakit farz olan şey vahyi çalışmak, Kuran öğrenmektir ve 3 vakittir.
Kuran'dan salat konusunda elde ettiklerim bunlardır. Kaçırdıklarım benim eksikliğimdir, hata yapmışsam benim hatamdır. Salat yazım eleştirilebilir ama Kuran'ın yettiği ve her şeyi en detayıyla anlattığı asla eleştirilemez. Cuma salatının arka planı neyden ve nasıl şeylerden bahsettiğini ortaya koymam bile Kuran'ın yettiğini ve her şeyin cevabını verdiğini, eksik bırakmadığını kanıtlar. Kuran'ın her şeyini çözdüğünü her şeyiyle vakıf olduğunu kimse iddia edemez, ama Allah'ın sözüne güvenip, ona teslim olup yettiğine eksik olmadığına inanabilirler. Ehli sünnet kısmı buna rağmen yine ve yine aynı şeylere devam edecektir, ama Kuran'a gerçekten inanan ve Allah'a gerçek manada güvenip yahudiliği değil İslam'ı yaşamak isteyenler Kuran'ın her şeye yettiğini idrak edeceklerdir.
Lokman/27
وَلَوْ أَنَّمَا فِي الْأَرْضِ مِن شَجَرَةٍ أَقْلَامٌ وَالْبَحْرُ يَمُدُّهُ مِن بَعْدِهِ سَبْعَةُ أَبْحُرٍ مَّا نَفِدَتْ كَلِمَاتُ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Eğer yeryüzünde bulunan ağaçlar kalem olsaydı; deniz ve yedi deniz daha ilave edilseydi, Allah'ın kelimeleri tükenmezdi. Kuşkusuz Allah, Mutlak Üstün Olan'dır, En İyi Hüküm Veren'dir
Bakara 238 239 evveli ve ahiri boşanma. Bu iki ayete gelince namaz konusu giriyor.??????
YanıtlaSilSalatın içeriğiyle alakalı yine
SilNisa 43ü yazmamışsın ordada abdest almak var ve cünüp olma hali var ve mescidi haramla alakalı bir bağlamda geçmiyor
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı
YanıtlaSil