Ramazan ayı, oruç/Siyam ve Bakara 187
Selamün aleyküm hacılar ve hacceler, ben müslim felsefe. Bugün bahsimize alacağımız konu, bizim oruç diye bildiğimiz siyam olacak. Bu konuda artık en başta temelini atma kanaatindeyim. Baştan söylemek istediğim şey, bu videonun hadisleri kabul eden insanlara seslenmediği. Ya da bir kısım hadisleri kabul eden yarı sünnilere de seslenmiyorum. Aslına bakarsak Kurancı olarak addedilen çoğu kişinin gerçekteki amacı sadece sünniler kadar fazla hadis kabul etmeyip kendi sevdiği geleneklerle bir çerçeve oluşturmak. Gelenekçi olmayıp Kuran dışı ideolojilere de bağlananlar da bunların başka varyasyonlarıdır. Hepsi başka zaman bahsedilecek konular. Siz; "Kim hiç bir hadisi kabul etmem diyorsa ben ondan değilim"diyen adam ve benzerlerini pohpohlamaya devam ederken, gerçekten samimi olanlarımız için konumuza giriş yapmak istiyorum. En başta buna nasıl bakmamız gerektiği konusu önemli. Aslında zamanında siyam ile ilgili blog yazısı yapmıştım, ama fark ettim ki insanların zaten bir çok şeyi bildiğini varsayarak yazdığım bir yazı olduğu için anlayamayan çok kişi olmuş. Bu sefer en temeli anlatıp, ayetlerin detaylarına girmek gerekiyor. En başta Kuran'ın yeterli olduğuna inanan birisi Kuran'daki bir şeyi yine Kuran'dan aramalıdır. Yarı sünnilerin bize en başta diyecekleri şey "Bunlar önceden biliniyordu" olacaktır. Bu söylem kendi ayaklarından da beter, kendi kafalarına sıkmaktır. Peki bir sufi şunu diyemez mi? "Zikrin sürekli Allah Allah Allah demek, hu çekmek olduğu zaten biliniyordu." Buna nasıl itiraz edeceğiz? Mesela neden "namaz önceden biliniyordu" diyip namaz kılan insanlara bakmak namazı anlamanın ölçüsü de, zikri anlamanın ölçüsü tarikatlerdeki zikrin uygulanışına bakmak değil? Ben bunun ölçüsünü anlatayım. Namaz hoşlarına giden, kendi geleneklerine uyan bir ritüelken, tarikatlerin çarpıttığı zikr ise hoşlarına gitmeyen ve kabul etmedikleri bir şey. O yüzden namazda insanlara bakılır ama zikrde insanlara bakılmaz. Peki ya neden adetli kadının pis olduğunu kabul etmeyelim? Bu önceden bilinegelen şeylerden değil midir? Hangi önceden bilinen ve uygulanagelen şey? Burada ölçüt sadece sizin zevkiniz olacaktır. ;"Zaten biliniyordu" lafından, zaten uygulanagelen çokça bâtıl şeyi ve atalar dininin öğretilerini kabul ettirebilirsiniz. Mesela geleneksel kader inancı. Neden kelimenin kendisine ve geçtiği ayetlere bakıp anlıyorsunuz? Zaten halihazırda bulunan bir inanç var. Bunun sonu gelmez, sadece keyifsel bir durum. O yüzden hangi konu olursa olsun her şeyin cevabı Kuran'da bulunmalı. Kuran yeter demek, Kuran'ın her dediği eksik kalmaz ve cevaplanır demek, bir konu varsa yine Kuran'dan cevabı bulunur demektir. Bununla ilgili yazımı da ekleyeceğim.
https://www.instagram.com/p/CkSzvKZjteJ/?igshid=YmMyMTA2M2Y=
Özetle;"bu öncedende biliniyordu" demenin "atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız" demekten pek bir farkı yok. Bizim yapmamız gereken şey "Kuran ne diyor?" Diye sormak ve cevabını Kuran'da aramak. Kuran'da varsa vardır, yoksa yoktur, bu kadar basit. Kuran bir kavram ortaya atıyorsa onu mutlaka açacaktır zaten. Konuya girdikçe de buna dair ayrıntıya girmeye çalışacağım. Kuran yeter diyen birisi eğer oruç konusuna girecekse, "oruç ne demektir?" Diye sormalıdır. Hiç bir kavram kelimeden bağımsız olamaz çünkü. Bir kelime vardır ve onu kavramlaştıranlar vardır. Oruç nedir diye sorduğumuzda ilk karşımıza çıkan şey "siyam" yazdığı ve kökünün "sad-vav-mim" olduğudur. Anlamına baktığımızda ise, kendini herhangi bir şeyden alıkoymak olduğunu görüyoruz. Müfredat'ta da şöyle geçmektedir. " Bu kelimenin asıl anlamı; ister yiyecek, ister söz ister yürümek olsun, bir şey yapmaktan geri durmaktır." Denir. Durgun rüzgara da "savm" denildiğini belirtiyor. İbni fariste de kökünün "tutulmak ve bir mekanda durgunluk" olduğunu söylenir. Kelime bağlama göre neyden geri durduğunu belirtmede değişiklik gösterir. Kuran'da en büyük örnek, Meryem nebidir.
Meryem/26
فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنسِيًّا
Artık ye, iç(faydalan) ve hoşnut ol. Ancak beşerlerden birini görürsen; "Kesinlikle ben rahmana savm adadım, bu yüzden bugün hiç bir insanla konuşmayacağım" de.
Burada savm, yani alıkonuş, birisiyle konuşmama üzerinedir. Savm veya siyam eşittir "yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durmaktır", diye bir anlamda değildir. Veya salatın anlamı kafamızdaki namaz şekilleri değildir. Bu yüzden kendi inançlarındaki "namazı nasıl bulacaksın, orucu nasıl bulacaksın?" Diye sorarlar. Ve haklılar da, onların bize anlattıklarını bulamayız, ve zaten gerekmez de. Kuran yeter demek, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyi Kuran'da da buluruz demek değildir.; "Kuran'da anlatılanlar bize yeter!" demektir. "Siz Kuran'dan salatı bile inşaa edemezsiniz" diyenlerin kastettiği şey kendi inançlarındaki namaz ritüelidir. Ve evet, bulamayız, ama Kuran'daki salatı inşaa ederiz. Siyam meselesi de tamamen aynıdır. Siyamın ne bağlamda geçtiği çok fazla önem arz ediyor. O yüzden siyamın "yeme içme ve cinsellikten geri durma" geleneksel kavramını bırakıp, neyden geri durmayla ilgili olduğunu ayetlerden anlamalıyız.;"Allah neyden geri durmamızı emretmiş?" Sorumuz tamamen bunun üzerine olmalı. Bakara 187'yi anlamak için ilk başta bakara 183'ün neyden bahsettiğini anlamamız lazım. Bakara 183 ile bakara 187 ayrı siyamlardır çünkü, bu zaten ayetlere baktıkça anlaşılacak bir husus. İlk önce bakara 183'e bakalım.
Bakara 183
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Ey güvenmiş olanlar! Siyam/alıkonuş sizden öncekilere yazıldığı/kural konduğu gibi size de yazıldı/kural kondu. Böylece takva edinirsiniz.
Genelde Kuran'ın bir tek Muhammed nebiye indiği yönündeki inanıştan dolayı, "sizden öncekiler" denilince akla Kuran dışı yerler gelir. Halbuki Musa nebiye de Furkan verildi.
Bakara 53
وَإِذْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَالْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Böylece rehber edinirsiniz diye Musa'ya kitabı ve Furkan'ı verdik.
Tekrar döneceğimiz bakara 185'te de Kuran'ın Furkan olduğu geçer.
Bakara 185
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ
Ramazan ayı; insanlar için reber olan ve o rehberden beyyinat/açıkça ortaya konan Furkan içeren Kuran o ayda indirilmişti...
Aslında İncil ve Tevrat'ta Kuran'ın sıfatları sadece. Ama bu konumuz değil.
Kitab kelimesinden genellikle; bitmiş ve ciltlenmiş sayfalar bütünü olduğunu anlarız. Yani bir şey bitmişse kitap olur. Halbuki kitab kelimesi arapça da bu değildir. Ketebe/yazdı fiilinden gelen kitab; bildiğimiz "yazı" demektir. Kitab demek, arapça da bitmiş ve tamamlanmış cilt değildir. Nasıl ki bir şeyin ilk cümlesi de yazı, devamı da yazı ise bu da böyledir. Yani kitab demek, bitmiş ve tamamlanmış sayfa değildir. Yazı, devam eden süreç te olabilir. "Sizden öncekilere de yazıldığı gibi" cümlesi Kuran'ın dışını söyleyen bir ayet değildir, çünkü bizden öncekilere de kitab inmiştir.
Ali imran 119
...هَاأَنتُمْ أُوْلاء تُحِبُّونَهُمْ وَلاَ يُحِبُّونَكُمْ وَتُؤْمِنُونَ بِالْكِتَابِ كُلِّهِ
İşte siz onları seversiniz, fakat onlar sizi kitabın hepsine güvendiğiniz halde/güvendiğiniz için sevmezler...
Bir çoğu burayı "kitaplara" diye çevirse de tekil olarak "kitab" geçmektedir. Tek bir kitabın hepsine güvenmek. Sonra biraz geri gittiğimiz zaman şunu görürüz
Ali imran/110
كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُم مِّنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ
Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. Marufu/o kabul edilmişi buyurur ve münkerden/o reddedilmişten alıkoyarsınız, Allah'a da güvenirsiniz. Ehli kitap ta güvenseydi onlar için hayırlı olurdu. İçlerinde güvenenler olsa da çoğunluğu sınırdan çıkmıştır.
Ayetin ehli kitaptan bahsettiği açık aslında. Ehil; hem kitabın bir araya getirdikleri hem de kitabı iyi bilenleri kapsar. Aslında bugünkü müslim iddiasında olanlar da bunun içine girer.
Önceden kendilerine kitap verilenlerin bir çoğundan bahsederken ali imran 119 da "kitapların" değil "kitabın hepsine iman" geçmektedir.
Nisa 150
إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَيُرِيدُونَ أَن يُفَرِّقُواْ بَيْنَ اللّهِ وَرُسُلِهِ وَيقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍ وَيُرِيدُونَ أَن يَتَّخِذُواْ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً
Kesinlikle, Allah'ı ve rasüllerini bildiği halde inkar etmiş olanlar Allah ile rasüllerinin arasını ayırmak isterler.; "Bir kısmına güvenir, bir kısmını küfrederiz/gizleriz " derler. Bu sebeple arada bir yol tutmayı isterler.
Bakara/85
...أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَاء مَن يَفْعَلُ ذَلِكَ مِنكُمْ إِلاَّ خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَى أَشَدِّ الْعَذَابِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
...O halde siz, kitabın bir kımına güvenip bir kısmını bildiğiniz halde inkar mı ediyorsunuz? Sizden böyle yapanların karşılığı ancak dünya hayatında küçük düşme ve kıyamet/ayağa kalkış gününde azabın en şiddetlisine/en beterine dönmektir. Allah bilinçli eylemlerinizden habersiz değildir.
Rasüllerin arasını ayırıp, bir kısmına iman edip bir kısmına etmemek, kitaba iman etmemektir. Ve buralarda da yine tek kitab vurgusu. Aynı kitabın farklı rasüllere verilmesi. Mesela "Ali okula gitti" demem bir yazı ve "sonra eve döndü" demem aynı yazının sonraki kısmıdır. Öncekilere siyamın yazılması, onu Kuran'dan başka bir yerde arayacağımız anlamına gelmez, ki bu da israiliyata gitmek demektir. Bakara 183'te bir alıkonuşun miminler üzerine yazıldığı söyleniyor. Bizim yapmamız gereken şey "işte, yeme içme ve cinsellikten alıkoyulma" şeklinde anlamak değil, bunun ne olduğunu sormak ve cevabını Kuran'dan bulmaktır. Diğer türlü israiliyatın kollarına girmekten başka çare yok demek anlamına geliyor. Ve "bazı yerlerde size uyar, bazı yerlerde size uymayız" demektir. Bu da, daha demin verdiğim ayetlerdeki aynı ilkesizliktir. Bir sonraki ayetimize geçersek cevaba yaklaşmış olacağız aslında. Bakara 184 ün başı şöyledir.
أَيَّامًا مَّعْدُودَاتٍ/eyyâman ma'dudat. Eyyam kelimesinin kökü "ye-vav-mim" dir. Ve "yevm" kelimesinin çoğuludur. Bu kelime bize gün olarak geçer. Dünyadaki güneşin batış ve doğuşunu ifade etmek için kullanılsa da anlamı daha geniştir. Mesela "yevmil ahiri/sonrası gün" geçmektedir. Bir gün değil bir zamana işaret vardır. Güneşin doğuşu ve batışı günümüzde 24 saat olduğu için herkes gün kelimesini "24 saatlik zaman dilimi" olarak anlar. Halbuki bu dünyadaki zaman dilimidir. Farklı gezegene giderseniz farklı bir saate denk geldiğini görürüz. Bu kelime aslında, bir şeyin başlangıç ve bitişi arasındaki zamanı ifade eder. Mesela iş mesaisi içinde "3 iş günü" gibi bir ifade duymuşsunuzdur. Yani burada gün, işin başlayıp bitmesindeki zamanı esas alır, güneşin doğup batmasını değil. O yüzden 6 yevm eşittir 6 tane 24 saat değil 6 evredir. Ma'dudat ise "sayısı belli" anlamına gelir. "Saymak, kabul etmek"ten gelir. Sayısı bellirlenmiş, kabul edilmiş zaman dilimlerinden bahsetmektedir Allah. Müminler üzerine yazılan siyamın, sayısı belirlenmiş o günlerde yapılan bir alıkonulma olduğunu söyler. Bunu Kuran'da tek yerde buluruz.
Tevbe 36
إِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِندَ اللّهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا فِي كِتَابِ اللّهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَاوَات وَالأَرْضَ مِنْهَا أَرْبَعَةٌ حُرُمٌ
Kesinlikle Allah'ın gökleri ve yeri yaratırken yazısında/kuralında ayların sayısı 12'dir. Bunlardan 4 ü haram aylardır...
Buradanda "e siyam denilen şey savaş yasağı mı?" Diyenler olacaktır. Ama bu tamamen saçma ve Kuran'da olmayan şeydir. Siyer tarihine göre bu ayları mekkeli müşrikler belirlemiştir, burada ise açıkça Allah'ın kendisinin bunu belirlediğini söyler. İkinci şey ise daha gökler ve yer yaratılınca konulan bir yasadan bahseder tevbe 36. Mekkeli müşriklerin adeti sayınca şu sonuç çıkıyor.; Daha bigbang aşamasında bu insanlar savaşıyordu, bu adamlar evren genişleme ve patlama aşamasında iken "Allahu akbaaaaarrr" diye ele kılıç alıp savaşmışlar, sonra ise haram ayları çıkarmışlar gibi. Ne oldu, bunlar evrenin başlangıcında mı vardı? Sanırım kılıçları da nötron yıldızlarından falan yapmışlardır ha, ne dersiniz(!) Bir mümin için haksız savaş her daim yasaktır, özellikle savaşın yasak olduğu ayları belirlemek saçmalık tamamen. Kuran'da Haram ayları Allah'ın en başından belirlediğini söylerken, bunlar Mekkeli müşrik adeti diyorlar. Bide müşrik adetini alıp din yapmış, insanlar da bunu yine ve yine afiyetle yemiş. Peki, haram aylara girdiğimiz zaman bu harama göre hareket etmemiz lazım. Aslında buna da ihram denir, haramı üstlenmek anlamında. Bunu da üzerine giyilen giysiye çevirmişler. Bu aslında gelişmemiş bir aklın ürünü. Soyut düşünemiyor, bir şeyi soyutlayamıyor. Haram aylardaki alıkoyulmanın ne olduğun maide 1'de belirtilmiştir.
Maide 1
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَوْفُواْ بِالْعُقُودِ أُحِلَّتْ لَكُم بَهِيمَةُ الأَنْعَامِ إِلاَّ مَا يُتْلَى عَلَيْكُمْ غَيْرَ مُحِلِّي الصَّيْدِ وَأَنتُمْ حُرُمٌ إِنَّ اللّهَ يَحْكُمُ مَا يُرِيدُ
Ey güvenmiş olanlar! Akdinizin/sözleşmenizin karşılığını verin. Size okunacakların dışında ihramlı iken avı helal saymamanız şartıyla enam hayvanı size helal kılındı. Kesinlikle Allah istediği hükmü verir.
Burada harama girmekten bahsederken avlanma yasağından da bahsetmektedir. Sadece av yasağı için ihramlı olmaktan bahsedilmektedir. Bunu mümkün kılacak tek şey haram aylardır. Zaten maide 2'de de.
Maide/2
وَإِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُواْ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ أَن صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ
Size helel olunca/ihramdan çıkınca avlanabilirsiniz. Bir kavme olan kininiz, sizi mescidil haramdan engellemeleri sebebiyle onları yerinden etmeye sürüklemesin...
Burada bir çoğunun "suç, aşırı gitme, adaletsizlik" olarak çevirdiği "yecrimenneküm" kelimesine verdiğim anlam "yerinden etme" şeklinde. Kelimenin kökü olan "cim-ra-mim" "bir meyveyi ağaçtan koparma" kullanımından gelmektedir. Ağaçta yetişen meyvenin ait olduğu yer ağaçtır, siz ise ait olduğu yerden onu alırsınız. Eti kemikten ayırmayı ifade etmek için de bu kelime kullanılır. Buradaki suç manası, hehangi bir günah veya kötülük değil, birisini ait olduğu yerden kopararak yapılan bir kötülüktür. Allah burada, bir kavme kin gütseniz dahi onları yurtlarından etmeyin demektedir. Maide 8'de de aynı şey geçer. Buraya kısaca değindiğimize göre asıl konumuza geçersek
ihramdan çıkınca avlanabileceğimiz söylenir. İhrama girdiğimizin söylenmesi sadece hacc zamanı av yasağı için söylenmektedir. Haram aylarda yasak olan şey avlanmaktır. Kuran açıkça ekolojik dengeyi korumak için avlanmanın yasak olduğu 4 ay belirlemiştir. Sora ise helal olan maide 96 da belirtilir.
Maide 96
أُحِلَّ لَكُمْ صَيْدُ الْبَحْرِ وَطَعَامُهُ مَتَاعًا لَّكُمْ وَلِلسَّيَّارَةِ وَحُرِّمَ عَلَيْكُمْ صَيْدُ الْبَرِّ مَا دُمْتُمْ حُرُمًا وَاتَّقُواْ اللّهَ الَّذِيَ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Deniz avı yemek ve yararlanmak sizin ve seferdekiler/yolcular için helal, ihramda olduğunuz sürece kara avı haram kılındı. Huzuruna çıkarılacağınız Allah'ı korunak edinin.
Deniz avının ihramda iken helal olup kara avının haram edildiği söyleniyor. Çiftlik hayvanlarının av sayılmadığı açık aslında. Onları direkt yetiştiririz, av yaparak elde etmeyiz onları. Yemek için yakalamamız gereken değil, en başından büyüttüğümüz hayvanlardır. Bakara 183'te kendimizi alıkoyduğumuz şey yiyip içmek ve cinsellik değil. Aslında buradan, bakara 186-187 ile bakara 183-185 in ayrı konulara değindiği açıktır. Kuran'da o kadar açık şekilde av yasağından bahsederken kimsenin gündeminde bunu uygulamak yoktur ilginç şekilde. Her (güya) Ramazan ayında orucu konuşup yüzlerce vaaaz ve mesaj atan insanlar, iş av yasağına gelince Kuran'da hiç geçmezcesine konusunu etmezler. Bizi takva sahibi yapacak olan ekolojik denge midir, aç ve susuz kalmak mıdır? Av yasağı çok açık bir emirken, yeme içme yasağı ise hiç bir yerde açık emir değilken herkesin konusu yeme içme yasağı olmuş saçma bir şekilde. Ki o da bağlamdan ve her şeyden kopuk bie anlayışla. Tabi kimse sormamış. Neyse hacılar, buradaki gariplikler zaten bitmez. Bakara 183 siyamı hakkında sadece son olarak şundan bahsedeyim. Mealde hasta veya yolcu iken başka günlerde tamamlama gibi şeyler ayrı bir konu zaten. Ama burada mealden hareketin saçma olduğunu anlatmak için "hasta" diye çevrilen kelimenin aslının "insana has olan düzenden çıkış" olduğunu söyleyebilirim. Daha çok bir düzenin bozulmasıyla alakalı bir durum. Hasta iken vücudun dengesinin şaşması nedeniyle bu isim verilmiş. "Kalblerinde hastalık vardır" ayetinde de aslında bir düzendeki bozukluktan bahseder. Bu ayetlere sadece bakara 187 ile 183 ün ayrı siyamlar olduğunu belirtmek için giriştim. Hemen;"Bu haram aylar sünnilerin dediği değilse nedir?" diyecekler olacaktır. Bakara 185'te sayısı belirlenmiş günlerin, yani haram ayların başlangıcının Ramazan ayı olduğu belirtilir. Allah her kuralı en başında koymuş ve insanlara öğretmiştir. Allah'ın isim ile varlık arasında uyumsuz bir kullanıma gitmesi de söz konusu değildir. Ramadan kelimesine baktığımızda "ra-mim-dad" kökünden gelir. Güneşin kızışmasını, sıcaklığın fazla olmasını ifade eder. Şehru Ramadan tamlaması ise sıcaklık, güneşin kızışması aylarıdır. Ramazan ayı dahil haram ayların aslında en sıcak ayları kapsaması lazım. Bakara 189 ayetinde hilallerin, yani ay döngüsünün insanlar için vakit ölçüsü olduğunu söyler. Kısacası Ramazan'ın en sıcak 4 ayın başlangıcı olması lazım, bu da Mescidil harama göredir. Şimdilik bu konuyu burada bitirmek istiyorum, sadece göstermek istediğim Bakara 183'te bahsedilenin yeme içme yasağı değil av yasağı olması, siyamın da avlanmaktan geri durmak olmasıdır. Bakara 184-185 te bu zaman hakkında bilgiler vermektedir. Bu ayetlerin tüm mahiyeti ve anlattığı ise ayrı bir mevzu. Çünkü yeme içme ve cinsellik yasağı bakara 187'ye dayandırılmaktadır. Bakara 187 şöyle başlamaktadır.
Bakara 187
أُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ إِلَى نِسَآئِكُمْ هُنَّ لِبَاسٌ لَّكُمْ وَأَنتُمْ لِبَاسٌ لَّهُنَّ
Siyam gecesi kadınlarınızla cinsellik size helal kılındı. Onlar sizin siz de onların elbisesisiniz...
Ayet zaten en başında dikkat çekmektedir. Siyam gecesinde cinsellik serbest kılındığına göre önceden bunun tüm gün yasak olması gerekmektedir. Kuran'ın ise bunu daha önce açık şekilde belirtmiş olması lazım. Şimdi "ya bu işte daha önce bilinen bir şey" diyecekseniz zaten saçmalığından bahsetmiştim. İsrailiyat kaynaklarının kucağına gitmek gibi bir seçenek doğuracaktır. Kuran'da açıkça geçmeyen bir hüküm nasıl olurda birden bire sanki herkese Kuran'da belirtilmiş gibi sunulabiliyor? Herkesin birden bire bilmesi bekleniyor üstelik. Kuran hangi şeyi açıkça söylemekten kaçınmıştır? Üstelik bakara 183'teki siyamın av yasağı olmasına rağmen. Ayetin devamı daha da ilginç hale geliyor devamıyla.
عَلِمَ اللّهُ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَخْتانُونَ أَنفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنكُمْ
Allah benliğinizi aldattığınızı bildide geri dönüşünüz/tevbeniz üzerine sizi bağışladı...
Burada bir günaha girme ve bundan geri dönme durumu var. Her zaman bakara 186 ile araya ap ayrı bir konu girip bakara 187 de konuya geri dönüldüğü söylenir. Halbuki bakara 186 daki konu bakara 187 ile devam etmektedir.
Bakara 186
وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لِي وَلْيُؤْمِنُواْ بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
Kullarım sana benden sordukları zaman bilsinlerki ben onlara yakınım. Çağrı yaptığında,çağrı yapanın çağrısına karşılık veririm. O halde onlar da bana karşılık versinler ve bana güvensiler ki böylece doğruyu ayırda erişsinler.
Aslında bakara 186 ile 187 nin aynı konu üzerinde olduğu çok açık ama kafamıza yerleştirilen hikaye ve öğretilerden dolayı görmemiz zorlaşıyor. Buradaki duanın, bir günahın affı ile ilgili olduğu çok açık, Allah'ta bunun için karşılık verdiğini söylüyor. Ayetin bağlamının işlenen bir günahtan dönüş olduğu açık aslında. Ehli sünnet kısma hitab etmediğimi zaten söylemiştim. Ama Kuran yeter diyen insanların bunu Kuran içinde aramamaları onların görüşüne ters bir durumdur. Cinsel ilişkinin tüm gün yasak olduğu ve bir günahın işlendiği konusunda ayetin Kuran içinde nerede geçtiğine bakmamız lazım aslında. Fark ederseniz yeme ve içmeye bile değinmedim. Zaten ondan bahseden tek bir ayet bile yok. Cinsel ilişkinin yasaklandığı yer olarak mücadele suresinin başını görüyoruz aslında.
Mücadele 2
الَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِنكُم مِّن نِّسَائِهِم مَّا هُنَّ أُمَّهَاتِهِمْ إِنْ أُمَّهَاتُهُمْ إِلَّا اللَّائِي وَلَدْنَهُمْ وَإِنَّهُمْ لَيَقُولُونَ مُنكَرًا مِّنَ الْقَوْلِ وَزُورًا وَإِنَّ اللَّهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ
Sizden kadınlarıyla aslı olmayanı ortaya koymuş olanlar bilsinler ki, kadınları onların anneleri değildir, anneleri yalnızca onları doğuranlardır. Kesinlikle onlar o sözden reddedilmişi/münkeri söylüyorlar. Kesinlikle Allah affedendir, bağışlayandır.
Zıhar meselesi olarak bildiğimiz ayet. Asım kıraati baz alındığından "yüzâhirune" kıraati baz alınarak anlam verilir. Ama başka kıraatlere baktığımızda "يَظَّهَّرُونَ/yezzahharune" şeklinde okumalar olduğunu görüyoruz. Kelimemizin köküne baktığımız zaman İlyas karslı da "görünmek, ortaya çıkmak, belirmek, daha önce yokken daha sonra ortaya çıkıp görünmek" anlamını görüyoruz. Ezhar da "bir şeyi ortaya çıkarmak" anlamını içerir. Sözlükte bu kelimenin "تَظَاهَرَ/tezahere" şeklinde "gösteri yapmak, gerçeğin zıddını iddia etmek" anlamına gelebildiğini görüyoruz. "تَظَاهُرِيٌّ/tezâhuriyyun" kelimesi "yapmacık, göstermelik" anlamında kullanılıyor. Aslında bu anlamlar "daha önce yoken ortaya çıkmak" tan gelmektedir. Geçişli şekildeyse, olmayan şeyi ortaya koymak anlamındadır. Aslında olmayan bir şeyi ortaya koymak. Burada bahsedilen şey, kendi olmayan çocuğu kendisinin gibi sunmaktan kaynaklı. Gerçek olmayanı iddia etmek. Ahzab 4 ayetinde ise bundan bahsedilmiştir aslında.
Ahzab/4
مَّا جَعَلَ اللَّهُ لِرَجُلٍ مِّن قَلْبَيْنِ فِي جَوْفِهِ وَمَا جَعَلَ أَزْوَاجَكُمُ اللَّائِي تُظَاهِرُونَ مِنْهُنَّ أُمَّهَاتِكُمْ وَمَا جَعَلَ أَدْعِيَاءكُمْ أَبْنَاءكُمْ ذَلِكُمْ قَوْلُكُم بِأَفْوَاهِكُمْ وَاللَّهُ يَقُولُ الْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِي السَّبِيلَ
Allah hiç bir adamın/yaya gezenin içine iki kalb/işleyiş kılmadı ve eşlerinizle aslı olmayanı ortaya koyduklarınızı da sizin için anne, evlatlıklarınızı da sizin çocuğunuz kılmadı. Bunlar ağzınızla söylediğinizdir. Allah gerçeği söyler ve yola rehberlik eder.
Doğru kıraat ve bağlamla çıkan sonuç budur. Sahte bir evlatlık iddiasıyla gerçekte o çocukların anneleri olmayacakları. Ahzab5 te sorumluluklarını üstlenmeleri söyleniyor ve sizin din kardeşinizdir deniyor. "Onlara bakın, beraber yaşayın ama öz evlatlarınız olmadığı gerçeğini değiştirmemektedir bu" deniyor. Koruyucu ailelik Kuran'da vardır ama evlatlık alma yoktur kısaca. Burada da olmayan şeyi ortaya koymaktan bahsetmektedir. Arkaya konan hikayede, adam hanımına "senin sırtın bana anamın sırtı gibidir" dediği için kadın muallakta kalıyordu. Ki hiç bir Kurani dayanağı olmayan bir durum. Kuran'ın böyle saçma bir geleneği ciddiye aldığı savunuluyor. Olay ise, kendi öz evlatları olduğunu iddia ettiklerinin gerçekte öz evlatları olmayıp, onları doğuranlara evlat olduklarınının söylenmesidir. Peki konumuza devam edersek, ayetler bize ne anlatmaktadır?
Mücadele 3
وَالَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِن نِّسَائِهِمْ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا قَالُوا فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مِّن قَبْلِ أَن يَتَمَاسَّا ذَلِكُمْ تُوعَظُونَ بِهِ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
Hanımlarıyla aslı olmayanı ortaya koymuş olup sonra yüz çevirdiğine geri dönnenlerin, söylediklerinden dolayı, temaslarından/cinsel ilişkilerinden önce gözetim altında olanı özgürlüklerine kavuşturmaları gerekir. Size doğruya hatırlaran budur. Allah bilinçli eylemlerinizden haberdar olandır.
Her ne kadar "rakabe" kelimesini köle olarak çevirseler de aslı "gözlemek"ten gelmektedir. Rakabe gözetimde olana, denir. Özgürlüğü bir sebepten kısıtlanmış olan. Devam edecek olursak ta asıl kısım burada başlıyor. Burada siyam, yani kendini alıkoyma geçmektedir. Burada önemli olan gelenekteki gibi;" siyam eşittir yeme içme ve cinsel ilişki yasağı" gibi bir şekilde anlamamak. Zaten tek bir yerde bile siyamın yeme içme yasağıyla ilgili olduğu geçmez. Siyam tamamen bağlamından anlaşılması gereken bir kelimedir. Mücadele 4 e bu gözle bakarsak her şey ortaya çıkacaktır.
Mücadele 4
...فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ مِن قَبْلِ أَن يَتَمَاسَّا
Kim bulamazsa temaslarından/cinsel ilişkilerinden önce iki ay ardısıra siyam/kendini alıkoyuş yapmalıdır...
Buradaki alıkoyuş cinsel ilişki üzerinedir. Kendini cinsel ilişkiden alıkoymak. Tüm yapmaları gereken cinsellikten öncedir. Burada, sahte bir evlat edinme yoluna gitmenin cezasıdır aslında. Cinsel ilişkiye girmemenin söylendiği tek yer burasıdır tespit ettiğim kadarıyla. Bakara 187'nin konusu bakara 183'teki tüm müminlerin üzerine farz olan siyam değil, bu ayetlerdir. Kuran'ı takip ettiğimizde aslında gelenekten çok daha farklı bir şey ortaya çıkıyor. Görüldüğü gibi "zaten önceden biliniyordu/uygulanıyordu" söylemleri bizi yanlış olana sürüklemekten başkasına götürmemektedir. Diğer türlü yasaklığı belirtilmeyen ama buna rağmen anlamamız gereken bir şey ortaya çıkıyor. Halbuki cinselliğin yasaklığıyla ilgili durum Kuran'da mücadele suresinde anlatılmaktadır. Zaten bakara 183 te herkese yazılan siyamın av yasağı olması gerektiğini görmüştük. Bakara 183 teki siyam olmaması bu ayetleri göstermektedir. Sonraki yere gelir isekte açıkta kalmış gibi görünen yer aslında açıklığa kavuşuyor.
فَالآنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُواْ مَا كَتَبَ اللّهُ لَكُمْ
Artık onlarla ilişki kurun, ve Allah'ın sizin için yazdığını/kural belirlediğini arzulayın...
Allah'ın sizin için yazdığı ibaresinin, bir çok kullanımda olduğu gibi, kural koyduğu olması gerekir. Allah'ın yazdığı/kuralı neyse o şekilde isteyin deniyor. Allah'ın koyduğu kural insanın kendi doğurduğunun evladı sayılmasıdır. Bu insanlar ise kendilerinin olmayan çocukları kendi doğurdukları sayıyordu. Burada da, Allah'ın belirlediği kurala göre evlat istenmesi gerektiğini söylemektedir. "Allah'ın yazdığı" aslında bu demektir. Bağlamı yakaladığımız zaman neyin ne olduğu rahatça ortaya çıkıyor. Diğer türlü bu ifade yine havada kalan bir ifade olarak durur ve;"Allah'ın yazdığını istemek nedir?" diye soru,anlaşılmadan durur. Bu şekilde bağlamın yerine oturması aslında konuyu çok rahat gösterir. İşte herkesin aklını karıştıran noktaya geliyoruz. "Yiyin ve için" ifadesi. Bu ifadeye bakılarak yeme içme yasağının olduğu söylenmekte. Halbuki yeme içmenin yasak olması tek bir yerde bile geçmez. Sadece bize öğretilende vardır. Siyamın yeme içmeden geri durmak olduğu ise Kuran'da açıkça belirtilen bir şey değildir.
وَكُلُواْ وَاشْرَبُواْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ ثُمَّ أَتِمُّواْ الصِّيَامَ إِلَى الَّليْلِ
Fecrin siyah ipliği beyaz ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin ve için. Sonra geceye dek siyamı/alıkonuşu tamamlayın...
Burada konu, gece artık cinselliğin yasak olmamasıyken birden bire yeme ve içme saatinin belirtilmesi baya bir kelalaka olmaktadır. Konu ise zaten mücadele 4 te belirtilen günahın kefaretidir. Bakara 186'da ise tevbeden bahsedilmektedir. Tek bir yerde yeme içme yasağı söylenmezken burada birden bir garip bir ibare olur geleneksel anlayışta. Bakara 187 nin ise öncesiyle bağlantısı kurulamaz bir şekilde gelmiş olur.; "Artık gece cinsel ilişkiye girebilirsiniz" dedikten bir cümle sonra sanki daha demin yeme içmeden bahseder gibi bahsetmesi saçmadır. Haram aylarda avlanmak yasaktır, yeme içmeden kesilme söylenmez. Zaten çiftlik hayvanları av değildir. Bir de "zaten bilinen bir şey" söylemine göre de zaten bunun da bilinmesi gerekirdi. Kuran yeter diyen biri içinse zaten gerçekte, daha önce bunun açıkça belirtilmesi gerekir. Siyamın da gerçekte herhangi bir şeyden kendini alıkoymak olduğu ve bağlamdan anlaşılması gerektiği malum. Bağlam cinsellikken, hiç bir yerde olmayan bu yeme içmenin süresi durumu tamamen saçmalık olacaktır. Tabi geleneksel anlayışa göre ya binbir türlü yalan dolu hadislerden ya da israiliyat çöplüğünden bunu anlamamız lazım. Halbuki bu ifade bir kalıptır.
Bakara/188
...وَلاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُم بَيْنَكُم بِالْبَاطِلِ
Birbirinizin mallarını bâtıl/haksız yollarla yemeyin.
Aslında burada bir maldan faydalanmayı ifade etmek için kullanılmaktadır.
Bakara/275
الَّذِينَ يَأْكُلُونَ الرِّبَا لاَ يَقُومُونَ إِلاَّ كَمَا يَقُومُ الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ
Riba yiyenler ancak şeytanın çarpıp dokunduğu kişi gibi kalkarlar...
Buradada riba üzerinden fayda elde etmekten bahseder. Elif kef lam kökünden gelen yeme ifadesi tek başına dahi bir çok yerde bir şeyden faydalanma için kullanılır.
Araf 31 de aslında bu kalıbın ne için kullanıldığı ortadadır.
Araf 31
يَا بَنِي آدَمَ خُذُواْ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ
Ey Ademoğulları! Her boyun eğinilen/emre uyulan yerde süslerinizi/güzelliklerinizi alın. Yiyin ve için fakat aşırıya gitmeyin. Kesinlikle Allah aşırıya gidenleri sevmez.
Aslında buradaki ifadede "tüsrifu" kelimesi "israf" olarak çevrildiğinden doğru anlaşılmaz. Aklımıza genelde; "yeme ve içmede gereksiz kullanım"gibi bir anlam anlaşılır. Gerçekte aşırıya gitmektir.
Araf 81 de aynı kökten müsrif kelimesi lut kavmi için aşırıya gitmek anlamında kullanılır.
İsra 33 te yüsrifu kelimesi de aşırıya gitmek,ceza vermesi gerekenden daha da öteye gidip sınırı aşmaktan bahseder. Aslında burada yeme içmekteki bir durum değil, dünyadan faydalanırken aşırı şekilde davramak, sınırı aşmak söylenmektedir. Mescidi yemek yenecek yerle sınırıyla düşünmek zaten saçma olacaktır. Allah'ın boyun eğinilen yerden, emre uyulacak yerden bahsederken yemekten bahsetmesi yine saçmadır. Burada Allah'ın verdiği güzel şeyleri kullanıp faydalanmaktan bahsedilmektedir. Aslında bazen mecazi olarak faydalanmak anlamında kullanılan bir kalıp ifadedir.
Aslında sözlükte de bu kalıp geçer.
Malım yenilip içilmektedir denerek başkalarının malından faydalandığını belirtir.
Kısacası bu kalıp sadece gerçek anlamda yeme ve içme olarak kullanılmamaktadır. Ve ayete aklımızda bize dayatılan bir geleneksel algı olmasa o ifadeyi zaten cinsellikten faydalanma olarak anlardık. Tüm bağlam bunu gerektiriyor. Bu ifadenin bu anlamı da biliniyor ve kullanılıyor. Hiç bir yerde zaten yeme içmeyle ilgili yasağın olmaması ve tüm bağlamın cinselliğin gece vakti serbest bırakılmasıyla ilgili olması buraya çıkmaktadır. Cinsellikten bahsederken de yeme içmekten, hem de birden bire girmesi cümlenin gidişatına baya bir gariplik veriyor. Ortada yiyecek ve içecekle ilgili bir durum olmadığından, ve tüm konu cinsellik olduğundan kalıbın ifade edebileceği tek şey cinsellikten fecrin siyah ipliği beyazından ayırd edilene kadar eşlerin birbirinden faydalanmasıdır. Zaten devamındaysa yine onlara yaklaşmama söyleniyor. Tüm bağlamı atarak bakara 186 nın her yerden kopuk bir ayet olduğunu söylemek gibi burada da yapay bir kopukluk oluşuyor aslında. Ne yaparsanız yapın araya bir yerden fırlamış gibi duracaktır yiyin için kalıbı. Sırf geleneksel öğretiler yüzünden bu ayeti bağlamına göre değil, normalde anlaşılmayacak şekilde ve Kuran'ın anlatmadığı bir şey üzerinden anlıyoruz. Bu şekilde meal verecek olursak aslında şöyle olmalı.
Bakara 186-187
Kullarım sana benden sordukları zaman bilsinlerki ben onlara yakınım. Çağrı yaptığında,çağrı yapanın çağrısına karşılık veririm. O halde onlar da bana karşılık versinler ve bana güvensiler ki böylece doğruyu ayırda erişsinler. Siyam/alıkonuş gecesinde kadınlarınızla cinsellikte bulunmak size helal/serbest kılındı. Onlar sizin için elbise, siz de onlar için elbisesiniz. Allah benliğinizi aldattığınızı bildi de geri dönüşünüz/tevbeniz üzerine sizi bağışladı. Artık onlarla ilişki kurun ve Allah'ın size kural belirlediğini arzulayın. Fecrin siyah ipliği beyaz ipliğinden ayırd edilinceye kadar faydalanın, sonra geceye kadar siyamı/alıkonuşu tamamlayın. Ve boyun eğinilen yerde itikaftaysanız onlarla ilişki kurmayın. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. O halde bu sınırlara yaklaşmayın. Allah ayetlerini işte böylece açıkça ortaya koyar ki böylece korunursunuz.
Aslında olay bundan ibaret. Başlarda da söylediğim gibi, bakara 183 teki siyam konusu daha ayrı bir konudur. İslamda geleneksel oruç ibadeti yoktur, Kuran'da buna dair emirde yoktur. Tüm müminlere farz olduğu zannedilen şey de mücadele 3 ve 4 te belirtilen cinsel ilişki yasağıdır. Diğer türlü ayet çok gözardı edilen garipliklerle dolu oluyor aslında. Bundan sonra ise ne düşüneceğiniz size kalmış zaten. İster kabullenmez devam edersiniz, ister kâfir ilan edersiniz, varsa karşı delil koyarsınız veya katılırsınız. Doğruysam Allah sayesinde yanlışsam kendimdendir. Bir günahın kefareti israiliyat geleneği aracılığıyla aç ve susuz kalmaya dönmüştür. Sonuç olarak oruç islamda yoktur, Ramazan'da aç kalmak müslime farz değildir. Şimdilik benden bu kadar hacılar ve hacceler. Selametle diyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder